17 Ağustos 2008 Pazar

Hamilelikte Vücut Bakımı

Kadın vücudu gebelik sırasında diğer zamanlardan daha fazla bakım ister. Bu dönemde bedeninize gösterdiğiniz ilgi hem sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmenizi hem de doğum sonrasında vücudunuzun eski haline kolayca dönmesini sağlar. Bu yüzden hamilelik döneminde vücut temizliğinize ve bakımınıza gerekli ilgiyi göstermelisiniz... Banyo
Gebelik sırasında günlük yıkanma alışkanlık haline getirilmelidir. Çünkü bu dönemde ter bezleri normalden aşırı bir çalışma gösterir.
Yıkanırken kullandığınız su 37-38 derece olmalıdır. Aşırı sıcak su sağlığınız açısından zararlıdır. Ayrıca banyo süresinin 15 dakikadan fazla olmamasına dikkat etmelisiniz. Aksi takdirde kanama geçirme riskiniz artacaktır.
Banyo yaparken kapınızı hiçbir zaman kilitlemeyin. Hatta evde kimse olmadığı zamanlarda banyo yapmamaya özen gösterin.
Göğüslerin bakımı
Hamilelik döneminde en çok dikkat ve özen gösterilmesi gereken yer göğüslerdir. Bu dönemde şişen göğüslerde çatlak oluşmaması için ılık bir duştan sonra nemlendirici kremlerle göğüslere masaj yapılmalıdır. Aksi halde göğüslerde çirkin bir görüntü oluşturan çatlaklar oluşabilir.
Göğüs sarkmalarını engellemek için göğüsler günde iki defa soğuk suyla yıkanmalıdır.
Kalça ve göbek bakımı
Karın çizgisinin yerleşip iz bırakmasını en aza indirmek ve kalçalara gerekli özeni göstermek için bu bölgeler badem yağıyla her gün ovulmalıdır.
Cilt bakımı
Cildin sağlıklı bir şekilde nefes alması hamilelik döneminde her zaman olduğundan daha önemlidir. Bu yüzden bu dönemde yatmadan önce makyajınızı mutlaka temizlemeli, yüzünüze ve ellerinize besleyici krem sürmelisiniz.
Saç bakımı
Gebelik döneminde saçlara istenilen şekli vermek her zamankinden daha zor olabilir. Saçlar parlaklıklarını, canlılıklarını yitirirler. Saçların sık sık yıkanması ve saç tipine uygun bakım yapılması bu sorunu büyük ölçüde giderecektir.
El ve ayak bakımı
El ve ayak tırnakları gebelik sırasında donuk bir renk alır ve kolayca kırılır. Tırnakların katmanlarının ayrılmaması için güçlendiricili parlatıcılardan kullanabilirsiniz.
Tırnaklarınızı üç günde bir havalandırmalısınız. Çünkü bu dönemde oje sürmek tırnağın kurumasına neden olur.
Ağız bakımı
Hamile kadınların tükürüklerinde bulunan ve diş minelerini etkileyen maddeler, bu dönemde diş çürümelerine sebep olur. Ayrıca dişlerin sağlamlığında rol oynayan fluor maddesi de yeterince sağlanamaz. Bu nedenle hamilelik döneminde hiçbir ağrı duyulmasa bile diş doktoruna düzenli olarak görünülmelidir.
Arada sırada dişleri bir antiseptikle çalkalamak da mikropların dişlerde yuvalanmasını önleyecektir.

Doğurganlığı arttırmak için altın kurallar

En çok istediğimiz şeyler, sahip olamadıklarımızdır. Hele de iş çocuk sahibi olmaya gelince... Yapılan yeni bir araştırma, eskiden inanılanın aksine, doğurganlığın 35 yaşından itibaren değil, 27 yaşından itibaren azalmaya başladığını gösteriyor. Bu da, çocuk sahibi olmak için doğru yaşın ne olduğu konusunda yeni tartışmalar ortaya çıkarıyor. Buna karşılık modern kadın, çocukltan önce kariyerini düşündüğünden, doğurganlığı uzatmanın yolları aranıyor.
İstatistikler, hamile kalmakta zorlanan her 6 kadından birinin probleminin, Fallop tüplerinin tıkanıklığı gibi tıbbi nedenlerden ziyade, açıklanamayan bir kısırlıktan ileri geldiğini gösteriyor. Ancak Surrey Üniversitesi'nce yapılan yeni bir araştırmada, bu açıklanamayan kısırlığın, aslında o kadar açıklanamaz olmadığı ortaya çıktı. Buna göre, çiftler hayat tarzlarını ve beslenme şekillerini değiştirip, vitamin ve mineral takviyesi yaparak hamile kalma olasılıklarını yüzde 80 artırabiliyorlar.
Hamile kalmak istiyorsanız ve bunu engelleyen tıbbi bir sebep yoksa, belki siz de hayatınızda birtakım değişiklikler yapma yoluna gitmelisiniz. İşte önerilerimiz:
Bir beslenme uzmanına görününBir tahlil yaptırıp beslenme uzmanına görünmenizde fayda var. Beslenme uzmanı, sizde hangi vitamin ve minerallerin eksik olduğunu saptayabilir ve size uygun bir beslenme programı hazırlayarak, eksikliğini çektiğiniz bu maddeleri içeren besinleri, diyetinize ekleyebilir. Böylece yaklaşık 4 aylık bir sürede, eski dengenize kavuşabilirsiniz.
Vitamin ve minerak takviyesi yapınBesinler bir zamanlar daha besleyiciydi. Bugünse, katkı maddelerinden ve diğer sebeplerden dolayı besinler eskisi kadar besleyici değil. Bu nedenle de dengeli beslenmenin yanı sıra, vitamin ve minerallerle de kendinizi takviye etmeniz gerekiyor.
Eğer size özel hazırlanmış bir beslenme programı edinme şansınız yoksa, uzmanların tavsiyesine uyarak, günlük 1000 mg keten tohumu ya da yağı, 1000 mg C vitamini, çinko sitrat ya da amino asit şelatı (günlğk toplam 30 mg çinko) ve hamileler için tasarlanmış bir multivitamin almanızda fayda vardır.
Etiketleri okuyarak zararlı yağları kesinVücut yağa da ihtiyaç duyar ve her yağ tipi zararlı değildir. Örneğin somon, sardalya ve uskumru gibi yağlı balıklarda bulunan omega 3 ve omega 6 yağları son derece faydalıdır. Bu yağlar, hem kadın, hem de erkek doğurganlığı üzerinde son derece etkilidir. Çünkü hücre zarındaki akışkanlığı düzenler ve hücrelerin işlevselliğini sağlar.
Buna karşılık hidrojenli ve kısmi hidrojenli yağlar (mesela margarinlerde bulunur) ile et ve süt ürünlerinde bulunan doymuş yağlardan uzak durmanız gerekiyor. Çünkü bunlar, gerekli yağların vücut tarafından emilimini engelliyor.
Kısaca, market alışverişiniz esnasında ürün etiketlerini okuyun.
Kilo doğurganlıkla ilgili bir konudurİş doğurganlığa gelince, çok zayıf olmak da, çok şişman olmak kadar kötüdür. Her iki durum da hamile kalma yetinizi azaltır.
Yapmanız gereken şey; sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak ve vücut kütle endeksinizi 20 ila 25 arasında tutmaktır. Egzersiz için, aerobik egzersizlerle beraber yapılacak hafif ağırlık çalışmaları tavsiye edilir.
Sigarayı azaltınSigara içmek, zehirli bir metal olan kadmiyumdan yüksek seviyelerde üretilmesine sebep olur. Bu da vücuttaki çinkoyu yokeder. Araştırmalar, sigaranın kadınlarda erken menopoza, erkeklerde ise düşük sperm sayısına sebep olduğunu gösteriyor.
Alkol ve kafeini azaltınAraştırmalar, ne kadar çok içerseniz, hamile kalma ihtimaliniz de o denli azaldığını gösteriyor. Aynı şey kafein için de geçerli. Günde tek bir kahve içmek bile, doğurganlığı azaltıyor.
Tatil yapınPek çok kadın tatilde hamile kalır. Neden? Çünkü tatil, gevşemeyi sağlar. Stress, doğurganlığın düşmanıdır ve stresten uzak kalmanızı sağlayan her şeyi yapmakta fayda var (alkolü buna dahil etmiyoruz tabii ki). Refleksoloji, homeopati, akupunktur ve yoga gibi alternatif terapiler, duygusal açıdan rahatlamanızı sağlayabilir.
Sabırlı olunBeslenme ve hayat tarzınızda değişiklik yaptıktan sonra, bunların etkisini gösterebilmesi için en az 4 ay süreye ihtiyacınız var. Bu nedenle sabırlı olun ve acele etmeyin.
Daha iyi seksTabii tüm bu değişikliklere odaklanırken, işin en önemli kısmını da unutmayın. Seksten bahsediyorum. Her akşam değil ama. Spermler futbolcular gibidir. Onlara dinlenmek için yeterince zaman tanımazsanız, yedek kulübesine göndermek zorunda kalırsınız.
Ne yiyorsanız, osunuzKadının doğurganlığı için en önemli mineral çinkodur ama çoğu kadında da, olması gerekenden daha az bulunur. Bunun nedeni günümüzde besinlerin çok fazla işlem görmesidir. Örneğin buğdayda çinko bulunmasına rağmen, bunun yüzde 80'i ekmek yapımı sırasında kaybolur.
Çinko açısından zengin besinler arasında mango, kabak çekirdeği ve balık bulunur. Afrodizyak etkileriyle tanınan istridyeler zengin bir çinko kaynağıdır.

Hamilelikte Egzersiz

Dünyaya yeni bebekler gelirken öncelikle istediğiniz, bebeğin sağlıklı olmasıdır. Doğumun rahat ve bebekle beraber annenin de sağlıklı olması hamilelik döneminde yaşam şeklindeki değişikliklerle mümkün olabilmektedir. Bedensel egzersizler doğumdan ölüme kadar her yaş grubunda uygulanabilmektedir. Hamilelik döneminde de bedensel egzersiz yapmanın yararları çoktur, bunlar: Bacak kramplarının çoğalmasını engeller. Sırt ve diğer hamilelik ağrılarını azaltır. Vücut ağırlığınızın gereğinden fazla artmasını engeller. Hamileliğin ve doğumun rahat geçmesini sağlar. Çocuğun içinde yaşayacağı kapsülün genişlemesini sağlar.
Doğumdan sonra normale dönüşü hızlandırır.Bu kadar önemli yararları sağlayabilmek için mutlaka bilinçli egzersiz yapılmalıdır. Egzersiz sırasında dikkat edilecek noktalar ise şunlardır: Bedensel egzersiz düzenli olarak yapılmalıdır. Bir hafta 3 gün, diğer hafta 1 gün egzersiz yapılarak fizyolojik yarar sağlamak mümkün değildir. Haftada 4 gün egzersiz yapılmalıdır. Eğer doktor tarafından hamileliğin riskli olduğu söylenirse doktor izin verene kadar egzersiz yapılmamalıdır. Egzersiz sırasında belirlenecek en yüksek nabız sayınız hiçbir zaman aşılmamalıdır. Gövdenin öne ve arkaya eğilmesi engellenmeli, karın bölgesine baskı uygulanmamalıdır. Hamile kadının daha fazla oksijene ihtiyacı olduğundan yoğun egzersizlerden kaçınmalıdır. Haftada 1 gün küçük ağırlıklarla kas çalışması yapılmalıdır. Yağ yakmak için egzersiz yapılmamalı. Bilinçsizce yapılacak ve kilo vermeye yarayacağı düşünülen diyetlerden uzak durulmalıdır. Egzersiz sırasında ve sonrasında sıvı alımına dikkat edilmelidir.Sağlıklı bir bebek, sağlıklı bir anne için egzersizin önemi büyüktür. Bu konuda güvenebileceğiniz bir egzersiz uzmanına danışarak yardım isteyiniz. Hamilelik döneminde sigara ve alkolden uzak kalarak doğru ve dengeli bir beslenme programıyla beraber bilinçli egzersiz yapmalıyız, sağlıklı ve mutlu günler...

Hamilelikte Diş Sağlığı

Hamilelik döneminde diş ve ağız sağlığına dikkat eden hamileler çürük yapan mikroorganizmaları bebeklerine bulaştırmıyor.Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde yapılan araştırmada hamilelik döneminde diş ve ağız sağlığına dikkat eden hamilelerin çürük yapan mikroorganizmaları bebeklerine bulaştırmadıklarının tespit edildiği bildirildi.OMÜ Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Eda Güler, tamamladıkları çalışma hakkında bilgi verdi. Dekan Prof. Dr. Hülya Köprülü başkanlığında yürüttükleri çalışmada 60 gebeyi 30 çalışma, 30 kontrol grubu olarak ayırdıklarını belirten Güler, 30 gebenin hamilelikleri boyunca ağız bakımı yapmadıklarını, çalışma grubuna ise diş sağlığı eğitimi verilerek, diş dolgularının yapıldığını ve düzenli diş bakımı yapmalarının sağlandığını anlattı.
--------------------------------------------------------------------------------"Yaptığımız çalışmada "birincil koruma" olarak adlandırılan gebelere uygulanan koruyucu uygulamaların önemi vurgulanmıştır" diyen Güler, çalışma hakkında şu bilgileri verdi:"Çalışmamız, ağız-diş sağlığı eğitimi verilen, büyük çürüklü dişlerinin dolguları yapılan ve diş macunlarında da bulunan florür ile dişlerine yerel uygulamalar yapılan çalışma grubu gebeleri ve bu uygulamaların yapılmadığı kontrol grubu gebeler üzerinde yürütüldü. Sonuç olarak çalışma grubu gebelerimizin bu uygulamalar sonrası ağızlarında çürük yapan mikroorganizma sayısının azaldığını ve doğumdan sonra bebeklerine bu mikroorganizmaları bulaştırmadığını tespit ettik. Üzücü bir sonuç olarak da kontrol grubu gebelerimizde doğum yaptıktan sonra ağızlarında bulunan çok sayıda çürük yapıcı mikroorganizmaları bebeklerine bulaştırdıklarını belirledik. Bu nedenle anne adeylarının ağız sağlığına verdiği önem doğacak çocukların ağız sağlığı açısından da önemli." Yrd. Doç. Dr. Güler, ağız sağlığına dikkat etmeyen gebelerin doğacak çocuklarının ağız ve diş sağlığını da tehlikeye attıklarını ifade ederek, ağzında çok sayıda diş çürüğüne yol açan mikroorganizma bulunan bebeklerin dişleri çıkmaya başladığında, söz konusu mikroorganizmaların direk dişlere saldırdığını, bu bebeklerin süt dişlerinin kısa sürede çürüdüklerini anlattı. Anneler ve anne adaylarının kendi ağız-diş sağlığı bakımına özen göstererek, çocuklarının ağız-diş sağlığına önemli bir katkıda bulunacaklarına işaret eden Güler,"Henüz dişleri bile ağızda bulunmazken bu mikroorganizmaların dişlere saldırmaya hazır ağızda beklemeleri ağız-diş sağlığı açısından büyük tehlikeyi göstermektedir. Her anne çocuğu için en iyisini ister" diye konuştu.Yrd. Doç. Dr. Güler, birincil korumanın en ucuz, en güvenilir, en akılcı ve en çağdaş yaklaşım olduğunu ifade ederek, yaptıkları araştırmanın bunu ortaya koyduğunu belirtti.Güler, bebeklerin diş gelişiminin anne karnında 3. veya 6. ayda başladığını da hatırlatarak, gebelerin ağız bakımlarına özen göstermelerinin yanı sıra çocuklarının sağlıklı dişlere sahip olması için özellikle A, C ve D vitaminleri, protein, kalsiyum ve fosfor yönünden zengin gıdalarla beslenmeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.

Sorunlu Hamilelik Bebeğinize Zararlı

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Ertuğ, hamilelikteki sorunların bebeğin kalp gelişimini olumsuz etkileyebildiğini bildirdi.Prof. Dr. Ertuğ, doğuştan kalp hastalıklarının sadece yüzde 5'lik kısmının nedeninin bilindiğini, hastalığın, çok faktörlü hastalıklar grubuna girdiğini ifade etti.Doğuştan kalp rahatsızlıklarında annenin hamilelik döneminde karşılaştığı sorunların da etkili olduğunu vurgulayan Ertuğ, gereksiz ilaç kullanımının anne karnındaki bebeğin kalp gelişimi üzerinde olumsuz etkileri bulunduğuna dikkati çekti. Bu etkilerin oluşmasında epilepsi ilaçlarının başta geldiğini belirten Halil Ertuğ, ayrıca gebelik kusmaları için kullanılan bazı ilaçların da doğuştan kalp hastalıklarının oluşmasında etkisinin olduğunun ortaya çıktığını söyledi.
--------------------------------------------------------------------------------Özellikle hamileliğin ilk üç ayının bebeğin kalp gelişimi açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Ertuğ, bu ayda ilaç alımı, röntgen çekilmesi gibi çevresel etkilerin anne karnındaki bebeğin kalp gelişimini olumsuz etkilediğine işaret etti. Prof. Dr. Ertuğ, annenin geçirdiği bazı hastalıkların da anne karnındaki bebek üzerinde diğer vücut gelişimi bozukluklarıyla birlikte kalp yönünden anormalliklere yol açabildiğini bildirdi. Annenin döküntülü hastalık geçirmesinin bebekte doğuştan kalp hastalığı oluşmasında etkisinin olabileceğine dikkati çeken Ertuğ, şöyle konuştu: "Bunların arasında en iyi bildiğimiz annenin kızamıkçığa yakalanması. Kızamıkçık bir çocukluk hastalığı olmasına rağmen eğer anne çocukluk döneminde geçirmemişse, tesadüfen gebelikte de buna yakalanabilir. Oldukça riskli bir hastalık. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında yakalanırsa, bebeğinde, yüzde 100'e yakın oranda diğer organların gelişim bozukluğuyla birlikte kalp anomalisi ortaya çıkıyor. Kalpte akciğer damarıyla şah damarı arasında bağlantı olabiliyor. Akciğer damarının çıkışında koroner darlık dediğimiz kalp rahatsızlığı olabiliyor. Anne hastalığa gebeliğin ne kadar erken evresinde yakalanırsa risk artıyor."

Rahat bir Hamilelik için YOGA

Doğum öncesi yoganın (Prenatal), doğum anında gerginliği azaltarak doğumun daha kolay ve hızlı olmasına yardımcı olduğu belirtildi.Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''Doğum öncesi yoga sayesinde, doğumda alınan nefesler hem psikolojik rahatlama sağlıyor hem de anne oksijeni daha doğru şekilde kullandığı için doğum kolaylaşıyor'' dedi. Bebeğin ana rahminde büyümeye başlamasıyla, annedeki fiziksel değişimlerin bel, sırt, boyun omurlarında ve bacaklarda ağrılara neden olduğunu, fiziksel aktivitelerdeki kısıtlanmalara ve hamileliğe bağlı değişen hormon yapısının anne adayının psikolojik dengesi üzerinde olumsuz etkilere neden olabileceğini belirten Şatıroğlu, yoga ile anne adaylarının stressiz bir hamilelik geçirebileceğini ifade etti.
--------------------------------------------------------------------------------Şatıroğlu, prenatal yoganın, anne adayları için özel olarak geliştirilmiş bir yoga türü olduğunu ifade ederek, ''Yoga, bedenin, zihnin ve ruhun dengeli bir biçimde birleşmesine yardım eder. Huzurlu ve rahat bir hamilelik dönemi geçirmek için bu üçünün tam bir uyum içinde çalışması gereklidir'' dedi.
"Gebeliğin 12. haftasında başlanabilir"Yogaya, gebeliğin 12. haftasında başlanabileceğini anlatan Şatıroğlu, yoganın, asanalar (temel duruş biçimleri), pranayama (doğru nefes alma teknikleri, nefes kontrolü), mudra (beyindeki bazı merkezleri uyaran el hareketleri), mantra (bilinçte değişiklik yapmak üzere tekrarlanarak çıkartılan sesler), imgeleme (kendi içimizde yarattığımız imajlarla çıkılan kısa yolculuklarda, bedenimiz ve ruhumuzda biriken negatif etkilerden arınıp tamamen pozitif etkilerle yenilenerek güçlenmek) gibi esaslara dayandığını belirtti. Yoganın doğum anında gerginliği azaltarak doğumun daha kolay ve hızlı olmasına yardımcı olduğuna işaret eden Şatıroğlu, yoganın, doğum sonrasında da annenin vücudunun fiziksel ve ruhsal olarak hızla toparlanmasına yardımcı olduğunu söyledi. Şatıroğlu, yoga ile duruş bozukluklarının düzeltilebileceğini, karın kaslarının toparlanabileceğini ve psikolojik olarak daha dayanıklı ve mutlu olunabilineceğini kaydetti. Yoganın, solunum ve dolaşım sistemlerini de güçlendirdiğini belirten Şatıroğlu, şöyle devam etti: ''Ayrıca, gebeliğe mide barsak rahatsızlıkları ile vücutta meydana gelen ödemler (el ve ayaklardaki şişmeler) ve özellikle son aylarda çok sıkça hissedilen kramplar azalır. Karın kaslarını güçlendirerek ve masaj etkisi yapar ve bağırsak hareketlerini rahatlatır, iştahın kontrol altına alınmasına yardımcı olur.''
Yogayla ruhunuzu besleyin
Şatıroğlu, prenatal yoganın fiziksel ve zihinsel yararları dışında ruhsal yararlarının olduğuna dikkati çekerek, yoga ile hamilelik ve loğusalık dönemlerinde bedensel ve zihinsel gerginliklerden uzaklaşılabilineceğini, stresin azalacağını, öfkenin kontrol altına alınacağını ve olaylara karşı daha anlayışlı olunabilineceğini söyledi. Yoga ile ''çakra'' adı verilen ve vücuttaki sağlık, mutluluk ve huzur için önemli olan ve belirli bir enerji yayan bölgelerin uyarıldığını anlatan Şatıroğlu, ''Yoga ile vücuda yayılan mutluluk hali, kişiyi ruhsal travmalara karşı korur. Bu nedenle, gebeler ve lohusalar, alıngan ve kırılgan yapıdan kurtularak ruhen daha güçlü hale gelir. Yoga ve gebelik egzersizleri, gebelik boyunca gebeliğin getirdiği rahatsızlıklarla başa çıkmayı kolaylaştırır, bundan elbette gebenin kendisi, ailesi, bebek ve doğum hekimi de yararlanır'' dedi.Prof. Dr. Şatıroğlu, prenatal yoganın öz güveni de desteklediğini belirterek, öz güveni artan annenin bebeğine daha olumlu yaklaştığını vurguladı.

Bebeğiniz sizi duyuyor

Anne karnındaki bebek koku alabilir, çevreden gelen sesleri duyabilir, çeşitli tatlara tepki verebilir hatta ikizse birbirlerini görebilir.Gebeliğin ilk aylarında anne adayı, bebeğiyle ilgili pek çok şeyi merak eder. Anne adaylarını bebeğin boyu, kilosu, duruş şekliyle birlikte bebeğinin kendisini duyup duymadığını, canının acıyıp acımadığını da merak eder. VKV Amerikan Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Alper Mumcu, duyuların anne karnındaki gelişimi hakkında gözleme ve hücresel incelemeye dayalı çalışmalarla bunların gelişimi hakkında fikir edinilebildiğini belirterek şu ilginç bilgileri veriyor.
--------------------------------------------------------------------------------
Anne karnında gelişen ilk duyu; dokunma: Anne karnındaki yaşamda gelişen ilk duyunun dokunma olduğu düşünülmektedir. Bebekte dokunma hissinin 8. gebelik haftası gibi çok erken bir dönemde başladığı düşünülmektedir.İlk dokunma hissi genelde ağız çevresinde ve yanaklarda ortaya çıkar. Onuncu haftada genital bölgede, 11. haftada avuç içlerinde ve 12. haftada ayak tabanlarında dokunma hissi ortaya çıkar. 17. haftaya gelindiğinde karnın ve kalçaların tamamı dokunmaya karşı hassastır.
Tat alma duyusu ne zaman gelişir? Tat almadan sorumlu olan algılayıcılar gebeliğin 13. - 15. haftasında mevcuttur ve bunların yapısı erişkinlerinkiyle hemen hemen aynıdır. Amniyon sıvısı sürekli yapım ve emilim halinde olan dinamik bir sıvıdır ve bebek sürekli olarak bu sıvıyı yutmaktadır. Son dönemlere ulaşıldığında bebeğin 24 saat içinde yuttuğu amniyon sıvısı miktarı neredeyse 1 litreye yaklaşmaktadır. Amniyon sıvısının içeriği tıpkı anne sütünde olduğu gibi annenin yediği besin maddelerinin tat ve aromalarını da taşır. İncelemelerde anne adayı tatlı besinler tükettikten sonra bebeğin yutma hareketlerinde artış, acı ve ekşi besinler tükettiğinde bu hareketlerde bir miktar azalma olduğu görülmüştür.
Anne karnındaki bebek koku alabilir mi? Bebeğin burnu, gebeliğin 11. - 15. haftaları arasında oluşumunu tamamlar. Bu sırada amniyon sıvısı bebeğin tüm ağız, burun, geniz ve akciğer yapısı içinde dolaşır ve bebeğe değişik tat ve kokuya sahip maddeleri taşır. Bu maddeler tat ve koku almadan sorumlu algılayıcı hücrelerle temasta bulunarak onları uyarırlar. Bu nedenle bebekler daha anne karnındayken değişlik kokuları tanıyıp ayırt edebilirler. Yapılan araştırmalarda anne adayı kafeinsiz ya da normal kahve içtiğinde bebeklerin kalp atım hızı ve soluk alıp verme şekillerinde değişimler gözlenmiştir. Bunda kahvenin keskin kokusunun rolü olabileceği ileri sürülmektedir.
Anne karnındaki bebeğin işitme duyusu nasıldır? Annenin damarlarından geçen kan, bağırsak ve mide sesleri rahim içindeki bebeğin karşılaştığı temel seslerdir. Bebeğin kulağı 8. haftada oluşmaya başlar. Duyma yeteneğinden sorumlu olan kemikler ve ses iletisini beyine taşıyan sinirlerin gelişimi 24. haftada tamamlanır. 25. haftadan itibaren bebek annesinin sesini duyabilmektedir. 27. haftada ise annesinin sesi dışında dışarıdan gelen seslere tepki verebilir.
Anne karnındaki bebeğin görme duyusu: En son gelişen duyu sistemi görmedir. Bebeğin göz kapakları 26. haftaya kadar kapalıdır. 26. hafta civarında bebek gözlerini açmaya başlar ve göz kırpabilir. Bebeğin gözleri 26. haftaya kadar kapalı olmakla birlikte anne adayının karnı üzerine uygulanan güçlü bir ışık kaynağına yanıt verir. Gerçekte rahim içi mutlak karanlık değildir. Tıpkı sesleri geçirdiği gibi ışığı da geçirmektedir. Bu nedenle bebek gündüzle geceyi rahatlıkla ayırt edebilir. Tek yumurta ikizleri 26. - 27. haftadan itibaren anne karnında birbirlerini görebilirler, birbirlerine dokunabilirler ve hatta el ele tutuşabilirler.

Babalar ve Kızları, Anneler ile Oğulları

Babalar ve Kızları,Anneler ve Oğulları Minik oğlunuz akşamlarıyanında sadece sizin kalmanızı isterken babasını dışlayabilir ya da tam tersi kızınız gece yatmadan babasının masal okumasını isterken size orayı terketmek kalır. Genelde anne babalar bu olguyu çok sık yaşarlar. Çocuklar bazen annelerine bazen de babalarına bağlanırlar. Psikologlar bu davranışı çok normal karşılıyor, hatta önemli buluyor. Yaygın bir inanış olan kız çocuklar babacı, erkek çocuklarsa anneci olurlar tezi gerçekte çok sık rastlanılan bir durumdur.
Çocukların duygusal açıdan anneyle baba arasında gidip gelmeleri onların cinsel gelişimiyle ilgilidir. Erkek ve kız çocuklar doğumdan ergenliğe kadar, erkek veya kız olarak dünyaya gelmenin farklılıklarını araştırırlar. Bu soruyu cevaplamaya başladıklarında artık bebeklikten çıkmaya yüztutmuşlardır. Çocukların cinsel kişilklerini aramada onlara en çok yardımcıolabilecek kişiler anne ve babalarıdır. Erkek çocuklar için baba, kendi erkeksi gelişiminin bir örneği gibi görünür. Kızlar ise babada dişiliklerini dener .
Bebekler birinci yaşlarında vücutlarını keşfe çıkarlar. Ayağını, burnunu, karnını ve genital bölgelerini keşfederler. Bu yolla kendi vücutları hakkında kafalarında bir vücut şeması çizerler. Böylece kendilerinde bir “ben” duygusunun temeli atılır. İkinci yaşın sonlarına doğru erkek mi kız mı olduğunu, anne ve babasının hangisinin kendi cinsiyetinden olduğunu kavrarlar. Ancak bunun kendileri için ne anlama geldiğini bilmezler. Bunu çözmek için babaya yanaşıp erkeği, anneye yanaşıp kadını yakından izlerler. Çocuklar yedi yaşına kadar kendi sihirli dünyalarında yaşarlar. Kız çocukları, babanın yanındaki kadının yerini çok basit bir şekilde tek başına alabileceklerini, erkek çocuklarıda sadece anneyle birlikte babanın olmadığı bir yerde yaşamayı hayal edebilirler. Psikologlar bu döneme “Ödipal Dönem” adını veriyor.
Anne ve baba birbirlerine bir eş gibi davrandıklarında veya şefkat gösterdiklerinde çocuklar hemen büyük bir öfkeyle hatta bazen ağlayarak araya girer. Beş ve altıyaşındaki çocuklar anne ya da babalarının yerini alabilmek için onlar kadar kusursuz olmayı düşünür. Bunun sonucunda kendi cinsiyetlerinden olan anne veya babalarına bağlanır, zaman zaman onu taklit eder ve tasdiklerler. Bu dönemler genelde inişli çıkışlı geçer, bazılarında daha çok bazılarında ise daha az bellidir. Çocuk, yedi yaşına geldiğinde artık kendini hemcinslerine dahil eder. Ancak bu onların zaman zaman daha çok anneye veya babaya bağlanmalarını engellemez. Bu gelişimin sağlıklıbir şekilde tamamlanabilmesi için uzmanlar şunları öneriyor:
- Çocuk anlık bir tutkuyla anne ya da babayı gözünde devleştirebilir. Ebeveynler bu durumu görmezden gelmeli ve sakin olmalıdırlar.
- Çocuğa anneyle babanın birer eş olduğu hissettirilmeli. Örneğin sık sık araya girseler bile anne baba konuşmasınısonuna kadar sürdürmeli.
- Anne ya da babanın çocuğun tavrından dolayı alınmaması gerekiyor. Böyle durumlarda çocukla daha fazla birlikte vakit geçirmeye çalışmak sorunu çözebilir.
Araştırmalar, anne- erkek çocuk ve baba- kız çocuk ilişkisinin, çocuğun yetişkinlik çağında karşı cinsle kuracağı ilişkide en belirleyici etken olduğunu gösteriyor. Çocukluklarında anneye ya da babaya bağımlı olan kız ya da erkek çocuklar duygusal ilişki kurdukları kişilerde anne ya da babalarını arıyorlar. Burada ebeveynlerin dikkat etmesi gereken nokta çocuğa duygusal anlamda “alıcı” olduklarını hissettirmek ve onu dinlemeye, sorunlarına çözüm bulmaya her an hazır oldukları mesajını vermek olmalıdır. Uzmanlara göre, çocuk her iki ebeveyni de eşit derecede kendine yakın bulmalıdır. Anne ya da babanın çocuğa eşit ölçülerde duygusal tatmin sağlamasıgerekir. Ancak o zaman çocuk kendi duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilecek zemini bulur. Çocuğun duygu ve düşüncelerini dinlemenin önemini kavramış bilinçli bir anne baba, çocuğun kafasındaki kaygıve çelişkileri açığa çıkartabilir. Üstelik çocuğun bu kaygıve düşünceleri olduğu gibi kabul etmesine de yardımcıolur. Uzmanlar anne babaların çocukla iletişim kurarken tutarlı olmaları gerektiğine dikkat çekiyor. Çocuklar ebeveynlerinin değişken ruh hallerini çözebilecek kapasitede değildirler. Çocuğun bir sorusunu ilgiyle karşılayan anne baba, bir diğer sorusuna ‘kes sesini’ şeklinde cevap vermekten kaçınmalıdır. Araştırmalar, bu tarz yetiştirilen çocukların yetişkinlik çağlarında karşıcinse ‘gelip giden’, çelişkili ve önyargılı imgeler yüklediğini gösteriyor. Erkek çocuk yetişkinliğinde karşı cinste sürekli annesini arıyor ya da çocukluğunda babasına düşkün kız çocuk karşıcinsi babasıyla eşdeğer tutuyor. En iyi yol ise anne babanın çocukla konuşup kendilerinin de birer insan olduğunu anlatmaktan geçiyor. Bu çocuğun kafasında anne babasınıbir ‘bütün’ olarak algılamaya yardımcı olacaktır. Böylece anne babasının kişiliğini kendi kafasındaki fantazi ögelerle tanımlamasıda önlenmiş olacaktır. Anne babaların çocuğun kendilerini tanımalarına fırsat vermeleri gerekiyor.

Hamilelikte Merak Edilenler

Bebek YoldaDokuz aylık uzun bir maraton sizi ve bebeğinizi bekliyor. Yaşamınızın bu en özel döneminde fiziksel ve psikolojik pekçok değişiklik yaşayacaksınız. Merak ettiğiniz soruların yanıtlarını bu bölümde bulacaksınız. Siz sadece hamileliğin keyfini çıkarmaya bakın... Bebek Yolda > Hamilelikte En Çok Merak Edilen Sorular(1) Hamilelik bir kadının hayatındaki en özel dönemlerin başında geliyor. Anne olacağı günlerin heyecanını taşıyan kadın aynı zamanda bebeği ile ilgili endişeler de taşıyor. Biz de hamilelik boyunca anne adaylarının akıllarına en çok takılan soruları sizler için derledik. Ferti - Jin Kadın Sağlığı Merkezi''nden Op. Dr. Murat Taşdemir sizler için yanıtladı.
bebek.com: Tahmini doğum tarihi nasıl hesaplanır? . Dr. Murat Taşdemir :Gebelik son adet tarihinden itibaren 40 haftadır. Son adet tarihine 7 gün ekleyip 3 ay geri gidildiğinde tahmini doğum tarihi bulunabilir. Son adet tarihi 5 Mart 2001 olan bir hamilenin tahmini doğum tarihi 12 Aralık 2001''dir. Ancak adetleri düzensiz olan hastalarda yumurtlama ve döllenmenin ne zaman olduğunu tahmin etmek zordur. Gebeliğin büyüklüğü ve tahmini doğum tarihi son adet tarihine göre değil de ultrasonografik ölçümlere göre belirlenir.
bebek.com: Bebeğin kalp atışları ilk kez ne zaman duyulur? . Dr. Murat Taşdemir :Bebeğin ilk kalp atışları 10. - 12. haftalar arasında duyulmaya başlanır. Bebeğinizin kalp atışlarını hekiminiz Doppler cihazı ya da doppler ultrasonografi ile size dinletebilir.
bebek.com: Düşüğün bulguları nelerdir? . Dr. Murat Taşdemir :Vajinal kanama ve takiben kasıklardaki kramplar düşük habercisi olabilir. Uzun süren kanama ve kramplar çoğunlukla düşükle sonuçlanır. Bu bulgular saptandığında derhal doktorunuza başvurmanız gerekir. İstirahat ve doktorunuzun önereceği ilaçlar düşüğü önleyebilir.
bebek.com: İlk gebeliğin düşükle sonuçlanması durumunda tekrar düşük yapma ihtimali var mıdır? . Dr. Murat Taşdemir :Gebeliklerin % 20''si düşükle sonuçlanır. Hamileliğin ilk dönemlerinde görülen düşükler genellikle genetik bozukluklara bağlı olur ve bunların önlenmesi mümkün değildir. Ayrıca bazı enfeksiyonlar, progesteron adı verilen hormonun eksikliği ve bağışıklık sistemindeki bozukluklar da düşüğe neden olabilir. Önceki gebeliği düşükle sonuçlanan kişilere gerekli incelemeler yapılmalı ve hamileler gebelikleri süresince doktor kontrolü altında olmalıdır.
bebek.com: Anne adayının kan grubunun RH negatif olması bir problem yaratır mı? . Dr. Murat Taşdemir :Kan grubu Rh negatif olan bir kadın kan grubu Rh pozitif olan bir erkek ile evli ise ve RH pozitif bir bebek taşıyorsa kan uyuşmazlığı görülebilir. Kan grubu RH negatif olan bir gebenin kan dolaşımına RH pozitif kan karışırsa bağışıklık sistemi uyarılır ve oluşan antikorlar plasentaya geçer. Varolan gebelikte ve sonraki gebeliklerde bebeğe zarar verir. Bu durumun engellenmesi için gebelere 28. haftada RhoGAM adı verilen immünglobulin preparatı uygulanır. Düşüklerde de sonraki gebeliklerin sağlıklı olabilmesi için RhoGAM uygulanmalıdır.
bebek.com: Hamilelikteki bulantılar ne zaman son bulur? . Dr. Murat Taşdemir :Gebeliğin 8. haftasında başlayan bulantılar 16. haftaya kadar sürebilir. Gebelikte yükselen beta - HCG hormonuna bağlı oluşan bulantı çoğul gebeliklerde daha çok olur. Sık sık ve az yemek ile önlenebilen bulantılar sağlıklı bir gebeliğin göstergesidir.
bebek.com: Hamilelik döneminde kaç kilo alınması gerekir?. Dr. Murat Taşdemir :Tüm hamilelik boyunca 8 - 10 kg alınması sağlıklıdır.Bunun ilk üç aya düşen kısmı yaklaşık 2 kilogramdır. Hamileliğin ilk üç ayında fazla kilo alan kadınlar genellikle gebeliğin sonuna dek istenenin üzerinde kilo alırlar.
bebek.com: Hangi laboratuar testleri kesinlikle yapılmalıdır? . Dr. Murat Taşdemir :Hamilelik döneminde idrar testi, kan grubu tayini, kansızlığın tesbiti için kan sayımı, Hepatit B, Rubella ( kızamıkçık ), sifiliz ( Frengi ) toksoplazma, herpes vb. gibi bazı enfeksiyonları araştıran testler yapılmalıdır.

Yaşasın Hamileyim!

Yaşasın Hamileyim Vücudunuzda yeni bir canlıya hayat vermek, sizin için mutlaka tanımsız bir mutluluk değil mi? Onun karnınızda adım adım geliştiğini izlemek çok heyecanlı olmalı. İşte anne karnından doğuma kadar giden yolculuğun inanılmaz öyküsü...
Bir kadın anne olacağını öğrendiği an hayatındaki en inanılmaz sevinci yaşıyor. Kendi canından bir cana hayat vermek... Gerçekten müthiş olmalı! Zaten bu nedenle anne adayları 9 ay boyunca hiçbir kaçırmak istemiyorlar. İlk andan, doğuma kadar yaşanan serüven, heyacan içinde yaşanıyor.
O kadar minicik ki...
Cinsel ilişkiyle birlikte, spermin, yumurta hücresine ulaşmasından 8 saat sonra, yeni hücre ilk defa bölünüyor. Yani, yumurta ve sperm hücresinin kromozomları (kalıtımsal özelliklerin taşıyıcısı), çiftler oluşturup, birbirlerine karışıyorlar. Bu birleşmeden sonra, ilk hücre bölünüp, kalıtımsal özellikleri diğerlerine iletiyor. Döllenmeden kısa süre sonra, doğacak bebeğin göz renginin ne olacağı, annesinin koyu saçlarını mı, yoksa babasının açık saçlarını mı alacağı, annesinin ailesindeki gibi müziğe karşı yetenekli olup olmayacağı ve cinsiyeti kesinleşiyor. Döllenen yumurta hücresinin, yumurta kanalındaki yolculuğu yaklaşık 6 - 8 gün sürüyor. Döllenmiş hücre topluluğu, rahme ulaştığında toplu iğnenin başı büyüklüğünde oluyor. Ne kadar küçücük değil mi?
Yeni bir hayat...
Rahme ulaşan hücreler, artık yeni hayatın ayrımını fark etmeye başlıyorlar. Bu hücrelerin yarısı plasentanın oluşmasını sağlıyor. Diğer yarısından da embriyo gelişiyor.
Çoğalmakta olan hamilelik hücrelerinin genetik materyalinin yüzde 50´si babaya ait. Bu nedenle bebek hücreleri genetik açıdan annenin bağışıklık sistemine yabancı. Dolayısıyla, bebeğin yabancı bir organ gibi kadının bünyesi tarafından reddedilmesi gerekiyor. Ancak bugün için tam olarak aydınlatılamamış kontrol mekanizmalarıyla, embriyo reddedilmiyor, rahim içindeki mukoza zarına iyice tutunarak gelişmeye devam ediyor. İşte doğanın mucizesi! Plasentayı oluşturan hücreler, mukozada çoğalırken, buradaki kılcal damarları zedeliyor. Bu nedenle, bazı hamilelikler bu erken dönemde hafif ve zararsız kanamalara yol açıyor. Endişelenmenize hiç gerek yok.
Evet! Hamilesiniz!
Döllenmiş yumurta rahme yerleştiğinde, hormonlar, vücuda hamile olduğu sinyalini göndermeye başlıyor. Özellikle plasenta kaynaklı HCG hormonunun üretimi artıyor. Bu hormonun, hücrenin rahim duvarına tutunduğu ilk gündeki değeri 10´ken, 2 gün sonra 100´e kadar yükseliyor. Hamilelik testlerinde, hamile kadının vücudunda üretimi her 48 saatte yaklaşık ikiye katlanarak artan HCG´yi ölçmek çok kolay. Bu hormon belli bir düzeye geldiğinde, testte kullanılan çubuğun rengi değişiyor. Günümüzde kullanılan testler o kadar hassaslaştı ki, artık adetin ilk gecikmeye başladığı günde, kadının hamile olup olmadığı, kesin olarak öğrenilebiliyor.
9 aylık macera
Hamilelikte ilk muayene genellikle hamileliğin 5. haftasında yapılıyor. 5. hafta diyoruz, çünkü jinekologlar, hamileliği son adetin ilk gününden itibaren hesaplıyorlar. Doktorlar, ilk ultrason muayenesini;
• Hamileliğin rahim içine yerleşip yerleşmediği,
• Amniyos kesesinin büyüklüğü ve şekli,
• Anne adayının rahminde bebeğin gelişimini engelleyen miyomun olup olmadığı hakkında doğru bilgiler edinmek için yapıyorlar.
Anne adayı, ultrason ekranında sadece gri bir karaltı fark ediyor. Amniyos kesesi ekranda karanlık bir düzey gibi görünüyor. Anne adayının ekranda hareket görebilmesi biraz zaman alıyor. Çünkü bebeğin kalp atışının izlenmesi, son adetten 42 gün sonra gerçekleşiyor. Hamileliğin 18. - 22. haftasında yapılan ikinci muayenede doktor, bebeğin gelişimini kontrol edip, kalp, çene - dudak - damak yapısı gelişimlerini de inceliyor. 28. - 32. hamilelik haftasında yapılan bebeğin gelişimi saptanıyor, iç organlarının durumu inceleniyor ve amniyos sıvısının miktarı ölçülüyor.
İlk 3 aya dikkat!
Hamileliğin ilk 3 ayında anne karnındaki bebekte gelişmeler görülüyor. Henüz gözle bile fark edilmeyen bir hücreden, yepyeni bir canlı oluşuyor. 12. hamilelik haftasında bebeğiniz, 6 - 7.5 cm boylarında ve 15 gr ağırlığında. Kalbi ve diğer organları gelişmeye başlamıştır bile. Minik eller ve ayaklar da şekillenmiş ve hareket halindedir. Artık bebeğiniz sadece 6 ay daha karnınızda gelişecek.
Hamileliğin ilk 3 ayında, anne adayının bedeninde büyük farklılıklar gözlenmiyor. Ancak bebeğin organları bu dönemde gelişmeye başladığından, sağlığınıza iki kat daha fazla özen göstermelisiniz. Bu nedenle eğer kullanıyorsanız, alkol ve sigarayı bırakın. Jinekoloğunuza danışmadan ilaç almayın.

Hamilelikte Seyahat, Hamilelikte Yolculuk ve Tatil

Hamilelikte Tatil ve Seyahat Hamilelik sırasında bir mola vermek harika bir fikir,bulunduğunuz yerden uzakta geçireceğiniz birkaç gün sizi çok rahatlatacaktır.Tek yapmanız gereken bu seyahate çıkmadan önce doktorunuz ile görüşüp güvenliğiniz için neler yapmanız gerektiğini öğrenmek.Seyahate karar verdiğinizde bulunduğunuz yere en yakın hastanenin nerede olduğunu öğrenin.Ayrıca tıbbi dosyanızın bir fotokopisini yanınızda bulundurmak iyi bir fikirdir.
Uzun turlar ve farklı bölgeler(çok sıcak veya soğuk) sizi yorabilir. Hamileliğin zaten fiziksel aktivitenizi azaltacağını düşünerek,sizi daha az yoracak daha dinlendirici yerler seçin. Bazı hekimler hamileliğin erken dönemlerinde düşük tehlikesi olabileceğinden,ve hamileliğin son haftalarında doğum yaklaştığından seyahati önermeyebilirler.
Araba veya uçak seyahati Araba seyahatlerinizde sık mola vererek, tren seyahatlerinizde oturduğunuz yerden sık kalkıp kısa bir yürüyüş yaparak kan dolaşımınızındüzenlenmesine yardımcı olmalısınız.Yolculuklarınızda sık tuvalet ihtiyacınızı hatırlayarak tuvalete yakın yerleri tercih edin.Bu yolculuklarda emniyet kemerinizi takmayı unutmayın.Bu sarsıntılarda bebeğinize gelebilecek zararları önleyecektir.
Uçak ile seyahat Eğer uçak yolculuğu yapacaksanız, uçak şirketinin hamile yolcular için olan tüm uygulamalarını öğrenin.Hamileliğinizin 28-36 haftalarında bu yolculuk için doktorunuzdan bir sakınca olmadığına dair belge almanızgerekecektir. 36. haftadan sonra ise muhtemelen uçuşunuza izinverilmeyecektir. hamile kadınlar için basıçsız kabinleri olan küçük uçaklarla uçmak uygun değildir.Çünkü basınç değişiklikleri su keselerinin erken patlamasına neden olabilir.Uçak yolculuklarında bol sıvı alın. Uçarken vücudunuz daha kolay su kaybedip dehidrate olabilir.
Tropik bölgelere seyahat Genelde malarya (sıtma) açısından risk taşıyan tropik bölgelere gidilmesine izinverilmez. Bu hem anne hem çocuk için riskli olur. Annenin ölü doğum yapma riski artar.Ayrıca hamilelikte sıtma ilaçları zararlıdır.
Aşılama Hamilelere özellikle canlı virus aşıları önerilmez.Ağızdan alınan ölü polyo (çocuk felci) aşısıuygulanabilir. Duktorunuz ile aşılamanın tüm ayrıntılarını konuşmalısınız.

Hamilelik Belirtileri, Hamilemiyim?

Hamilelik Belirtileri Çoğu kadının hamileliğinin ilk bulgusu görülmeyen adet kanamasıdır.Fakat her kadın düzenli bir adete sahip olmayabilir. Adet kanamalarıhastalıklar, mevsimsel değişiklikler, stresten etkilendiği için diğer belirti ve bulgularında görülmesigerekir. En sık gözlenen belirtiler; ağrılı göğüsler,yorgunluk hissi, mide bulantısı, diğer mide şikayetleri, sık sık idrara çıkma isteği ve karında şişkinlik hissidir.Bazı hamilelik belirtileri hamile olma olasılığınızın bulunduğunu,bazıları ise bu olasılığın yüksek olduğunu aklagetirir. Hiçbir erken belirti gebeliğin kesin işareti değildir.Aslında hamileliği kesin kanıtlayan ilk belirti bebeğinizin kalp atışlarıdır ki bu da duyarlı Dopler ultrason ile yaklaşık 10-12'' inci haftalararasında duyulabilir.
Adet Kesilmesi Tüm HamileliklerdeSabah Bulantıları 2-8 Hafta SonraSık İdrara Çıkma 6-8 Hafta SonraSızlayan,Ağrıyan, Şiş Göğüsler Hamile Kaldıktan sonraki birkaç gün içindeMeme ucu ve çevresinin koyulaşması ve meme ucu çevresindeki küçük bezlerin kabarması İlk Üç Ay İçindeYiyeceklere Aşırı İstek Hamileliğin İlk Üç Ayı

Doğum Yaklaşıyor, Doğumdan Önce İshal

Televizyonda herşey öyle basit görünür ki! Sabah saatlerinde hamile kadın uyanır,elini karnının üzerine koyar, uyuyan kocasını sakince uyandırır ve “vakit geldi tatlım”der. Merak ederiz, bu kadın vaktin geldiğini nereden bilmiştir? Daha önce hiç doğurmadığı halde doğumun başladığını nasıl böyle sukunet ve güvenle anlayabilir? Aslında gerçek hayatta tam bir belirsizlikle uyanırız. Bunlar gerçek doğum sancıları mıdır, yoksa yine yalancı Braxton Hicks kasılmaları mı? Kocamı uyandırmalı mıyım? Gecenin yarısında doktoru arayıp yalancı doğum olabilecek bu durumu bildirmeli miyim? Ya hastaneye gitmekte geç kalırsam? Kafanızdaki sorular ağrı ve kasılmalardan daha hızlı çoğalır. Gerçek şu ki doğumun başladığını anlamamaktan endişelenen kadınların çoğu sonuçta bunu anlarlar. İçgüdü, şans yada kuşkuya yer bırakmayacak kadar şiddetli kasılmalar sayesinde büyük çoğunluk hastaneye ne erken nede geç tam zamanında gider. Yinede bu işi şansa bırakmanıza gerek yok. Önceden doğum öncesi belirtileri, yalancı ve gerçek doğum belirtilerini öğrenmeniz şaşkınlığınızı ve endişelerinizi giderecektir. Doğumu tam olarak neyin tetiklediğini kimse bilmiyor. Vücudun ürettiği bir grup doğal maddenin (prostaglandinler) bu süreçte çok önemli olduğuna inanılıyor. Hamilelik sırasında rahim tarafından üretilen prostaglandinlerin normal doğum sırasında iyice arttığı biliniyor. Bu maddeler rahimde ki kasları harekete geçiriyorlar ve hipofiz bezinden Oksitosin salınmasını tetikliyorlar.Her ikisi de doğumun başlamasında önemli etmenler. Aspirin gibi prostaglandin etkisini engelleyen ilaçlar doğumu geciktirebilirler. Büyük olasılıkla doğumu başlatan bebek, plasenta ve annenin bir ortaklığıdır. DOĞUM HABERCİLERİ Doğum öncesi bedensel değişiklikler bir saat öncesinde ortaya çıkabildiği gibi bir ay öncedende çıkabilir. Doğum öncesinin özelliği olan rahim ağzında incelme ve genişleme olmasıdır ancak bunu yalnız doktorunuz farkedebilir. Sizin farkedebileceğiniz çeşitli değişikliklerde vardır.
İnme ve yerleşme: İlk kez anne olacak kadınlarda genellikle doğum başlamadan önceki iki ila dört hafta içinde bebek leğen kemiğine inmeye başlar. Ama sonraki doğumlarda bu belirti farkedilmeyebilir. Leğen kemiği bölgesi ve makatta artan basınç hissi: Bebeğin aşağı inmesi ile binen yük bu etkyi oluşturur.
Kilo kaybı veya kilo alımının durması: Dokuzuncu ayda kilo alımı genelde yavaşlar, hatta doğum yaklaştıkça bazı kadınlar bir iki kilo zayıflarlar.
Enerji düzeyinde değişiklik: Dokuzuncu aydaki kadınlar kendilerini gitgide daha yorgun hissederler. Bazıları ise tam tersi enerji fazlalığı yaşarlar.
Sümüksü tıkacın kaybolması: Rahim ağzı incelmeye ve açılmaya başladıkça rahim çıkışını tıkayan sümüksü tıkaç yerinden oynar. Bu madde ilk gerçek kasılmalardan bir veya iki hafta önce yada doğum başlar başlamaz vajinadan atılır.
Pembe veya kanlı nişan: Rahim ağzı genişleyip inceldikçe sıklıkla burdaki kılcal damarlar çatlar ve akıntıyı pembe hale getirirler. Bu nişan genellikle doğumun 24 saat içinde başlayacağı anlamına gelir. Ama nişan gelmesi doğumdan iki üç gün öncede görülebilir. Bu nedenle hastaneye gitmeden önce düzenli ağrıların başlamasını yada suların gelmesini beklemelisiniz.
Braxton Hicks kasılmalarının şiddetlenmesi: Hamileliğinizin 20.haftasından sonra başlayan ve doğum provası niteliğindeki bu kasılmalar bebeği itecek olan gerçek kasılmalar için rahmin kaslarını gererek hazırlanmasıdır. Bu kasılmalar genellikle sancısız kasılmalar şeklindedir ve 30 saniye ile 2 dakika arasında değişir süreleri. Dokuzuncu ayda hamileliğinizin sonlarına doğru Braxton Hicks kasılmaları sıklaşır ve şiddetlenir. Bazen sancılı da olabilir ve bunları gerçek doğum kasılmalarından ayırmak güçleşir.
İshal: Bazı kadınlar doğum başalamadan hemen önce ishal olabilirler.
YALANCI DOĞUM BELİRTİLERİ
Eğer aşağıdakiler varsa olasılıkla gerçek doğum henüz başlamamıştır. • Kasılmalar düzenli değilse ve sıklığı ile şiddeti artmıyorsa • Ağrı sırt yerine karnın aşağısında hissediliyorsa • Yürümekle ve duruşunuzu değiştirmekle kasılmalar geçiyorsa • Eğer nişan geldiyse; rengi kahverengi ise (parlak kırmızı kan geliyorsa hemen doktorunuzu arayabilirsiniz). Kahverengi nişan genellikle cinsel ilişki veya vajinal muayene sonrası 48 saat içinde görülen bir şeydir. • Kasılmalarla bebeğin hareketleri kısa süreli olarak artıyorsa
GERÇEK DOĞUM BELİRTİLERİ
Doğum öncesi kasılmalar daha güçlü ve daha sık hale gelmişse bunun gerçek doğum olup olmadığı akla gelir. Şunlar varsa büyük ihtimalle gerçek doğumdur: • Kasılmalar hareket ettiğinizde artıyorsa ve duruş değiştirmenize rağmen azalmıyorsa • Sancı sırtta başlayıp karna yayılıyorsa (ayrıca bacaklarada yayılabilir). Ayrıca düzenli aralarla geliyor ve dinlenmekle geçmiyorsa. Sancılarınızın kaç dakikada bir geldiğine bakın, çok sık gelmedikçe (beş dakikada bir yada daha sık)telaşlanmanıza gerek yoktur. • Kasılmalar giderek daha sık ve sancılı hale gelir ve genellikle (herzaman değil) düzenlidirler. Doğum ilerledikçe şiddetleride artar. • Pembe veya kanlı nişan gelmesi • Su kesesinin yırtılması. Bebeğin çevresini saran ve amniyon sıvısını içeren kese doğumdan önce birdenbire yırtılıp içerdeki suyun bir kısmı boşalabilir. Bebeğin başı doğum yoluna girmişse, yol kapandığı için gelen su miktarı çok olmaz. Su geldiğinde sancılar başlamamış bile olsa hastaneye gitmelisiniz çünkü bebeğe hastalık etkenlerinin bulaşma olasılığı vardır.

Bebeğimizin ilk muayenesi, ilk kez doktora merhaba

Bebeğin İlk Muayenesi Bebeğinizin hastanede ilk check-up’ı doğum odasında veya doğum sonrası bakım odasında yapılır.Burada doktor ilk değerlendirmesini yaparak bebeğin apgarını belirler, böylece hayata ilk adımını ne kadar sağlıklı atmış olduğu kontrol edilir.Bundan sonra ilk hafta içinde bebeğiniz defalarca muayene edilecektir. Ebe yada hemşire bebeğinizi düzenli olarak tartacak, bir sorun yada hastalık etkeni belirtileri var mı diye inceleyecektir. Bebeğiniz altı günlük olunca ona bir test yapılacaktırŞimdi bebeğin genelmuayenesi nasıl yapılıyor kısaca bir göz atalım: • Bebeğe ilk olarak apgar testi uygulanır ve puanları değerlendirilir. • Doğum kanalından geçen bebeğin anneden gonokok ve klamidya mikrobunu alıp göz enfeksiyonu olmasını önlemek için göz damlası veya merhem sürülür(gümüş nitrat veya antibiyotik) • El ve ayak parmakları sayılır,eksik varmı kontrol edilir. • Bebek tartılır ve boyu ölçülür. • Bebeğin kanının pıhtılaşma derecesini arttırmak için K vitamin iğnesi yapılır. Yenidoğan bebekte bu vitamin eksiktir, vücudu henüz üretememiştir. • Yenidoğan bir bebek bir takım reflekslerle birlikte doğar,doktorunuz bebeğinizin bureflekslerinide kontrol edecektir. • Doktor bebeğin baş çevresini ölçer, başta bir anormallik var mı diye bakar. Bebeğin bıngıldaklarını muayene eder; damak yarığını anlamak için parmağı ile bebeğin damağını yoklar. • Daha sonra bebeğin kalbini ve akciğerlerini dinler. Yenidoğan bebeklerde kalpte üfürüm duyulması normaldir ve genellikle bir hastalık belirtisi sayılmaz. • Doktor bundan sonra elini bebeğin karnına koyarak karın içi organlarını büyüklükleri açısından kontrol eder. Buradaki organların çalışmaları sırasında çıkardıkları sesleri dinler. • Bir sonraki adım cinsel organların herhangi bir anormallik var mı diye kontrol edilmesidir. Bebeğiniz erkekse yumurtalıkların inip inmediği kontrol edilir. • Bebeğin bacakları yavaşça ileri geri oynatılarak eklemleri, bacaklarının uzunluğu ve birbirine uyumu incelenir, ayaklarda düztabanlık var mı diye bakılır.Ayrıca doktor bebeğinizde doğuştan kalça çıkığı olup olmadığını da kontrol edecektir. • Bebeğin omurgası da kontrol edilir ve düz olup olmadığına bakılır. • Doğumdan sonra Guthrie testi yapılır. Bebeğinizin topuğundan biraz kan alınarak zeka geriliğinin bir nedeni olan Fenilketonuri hastalığı araştırılır. Bu hastalığın erken teşhisi ile zeka geriliği önlenebilir. Bu testle tiroid bezi yetersizliğide araştırılır.
APGAR TESTİ Çoğu bebeğe ilk yapılan ve genelde hepsinin iyi puanlarla geçtiği test Virginia Apgar adlı bir anestezi doktorunun geliştirdiği Apgar testidir. Bebek doğduktan sonraki birinci ve beşinci dakikalarda kaydedilen puanlar yenidoğanın genel durumunu yansıtır ve beş araştırma kategorisindeki gözlemlere dayanır. Puanı 7-10 arasında olan bebekler iyi-mükemmel durumdadır ve bunlara genelde rutin doğum sonrası bakım uygulanır. Puanı 4-6 arasında olanlar orta durumdadırlar ve bazı resüsitasyon önlemlerine ihtiyaç duyarlar. 4’ün altında puan alan bebekler kötü durumdadırlar, bunlara hemen ve azami derecede yaşam kurtarıcı müdahale yapılmalıdır. Önceden, ilk beş dakikada düşük puanlar alan bebeklerin ileride nörolojik sorunları olacağı düşünülürdü, fakat son araştırmalar bu bebeklerin çoğunun sonradan sağlıklarına kavuşup normale döndüklerini göstermiştir.

Bebeğinizle ilk karşılaşma, bebekle ilk merhaba

Bebekle İlk Karşılaşma Yeni doğan bebeğiniz beklediğinizden oldukça değişik bir görünümde olacaktır. Tahmin ettiğinizden daha küçük ve narin olabilir. Kafasının biçimi size tuhaf gelebilir. Cildi verniks denen yağlı bir madde ile kaplı olabilir. Ayrıca sistemleri henüz tam çalışmadığı için derisinde benekler, morluklar ve renk değişiklikleri olabilir. Bunların hepsi normaldir. Sizi kaygılandıran bebeğinizle ilgili bir şey varsa bunu ebe yada doktorunuza sorun. Bebeğinizi hemen kucağınıza alıp sevebilirsiniz. Bu size başlangıçta zor gelebilir, kendinize biraz zaman tanıyın. Bebeğin nasıl kucağa alınacağını, tutulacağını ve bunlara karşı onun size nasıl tepki vereceğini öğrendikçe, sizin sesinizi işittiğinde nasıl sakinleştiğini gördükçe onu daha çok seveceksiniz. Bebeğiniz mükemmel görünmüyorsa kaygılanmayın. Bebeklerin pek azı doğduklarında beklenen görünümdedir. Şimdi bebeğinizi ilk kucağınıza verdiklerinde nelerle karşılaşabileceğinizi bir gözden geçirelim.
BaşBebeğin başı doğumdaki bası nedeni ile garip bir biçim almış olabilir. Bu, iki hafta sonra normale döner. Alnının biraz üstünde bıngıldak bulunur. Burası kafa kemiklerinin kaynaşmaya başladığı yerdir. Bebeğiniz 18 aylıkken kemikler kaynaşır ve bıngıldak kaybolur. Bıngıldak bebeğinizi kucağa almakla yada sevmekle zarar görmez ama dikkat edilmesi gereken bir bölgedir. Bebeğiniz gür saçlı olabileceği gibi dazlak da olabilir.
GözlerDoğumda mavimsi olan göz rengi daha sonra değişir. Altıncı aya kadar gerçek göz rengi belli olmaz. Göz kapaklarında ki şişlikler genelde doğuma bağlıdır, ancak doktordan bebeğin gözlerine hastalık etkenleri açısından bakmasını isteyin. Şaşılık yeni doğan bebeklerde sık görülür. İlk aylarda bebek şaşı bakabilir. Bebeği yüzünüzden 20 cm uzakta tutarsanız sizi görebilir.
DilBebeğin dili ağız tabanına yapışık gibi ve dilin ucu çatallı görünebilir. İlk yılın sonuna doğru dilin ucu gelişmeye başlar.
Eller ve ayaklarBebeğin kan dolaşımı tam gelişmediğinden el ve ayaklar morumsu olabilir. Bebeğin yatışını değiştirdiğinizde bu yerleri pembeye döner. Tırnakları doğumda uzun olabilir. Bebeğiniz ellerini sıkıca yumacaktır.
MemelerBebeğinizin memeleri şiş olabilir, hatta biraz süt bile gelebilir. Bu her iki cinsiyettede gayet normaldir. Sebebi anneden bebeğe geçen hormonlardır. Şişlik bir iki günde azalır. Memeleri sıkarak sütü çıkarmaya çalışmamalısınız.
Cinsel organlarHem kız hemde erkek bebekte büyük görünebilir. Kızlarda vajinadan akıntı gelebilir, hatta bu bazen kanlı olabilir. Buna da sizden bebeğe geçen hormonlar neden olur, kısa sürede kesilir. Erkek bebeğin yumurtalıkları kasıklara doğru çıkmış olabilir. Durumu doktorunuza danışabilirsiniz çünkü fıtık olabilir.
CiltYenidoğan bebeğin cildinde lekeler olabilir, bunlar geçicidir. Ellerde ve ayaklarda deri soyulması görülebilir, birkaç gün içinde geçer. Lanugo denen tüyler, özellikle bebek erken doğmuşsa dikkat çekebilir; iki hafta içinde bu tüylerde yok olur. Bebeğin tüm vücudunu rahimdeyken derisinikoruyan, beyaz rekli ve yağlı verniks maddesi kaplamışolabilir. Bu kolayca silinir ama deriyi koruduğu için bebek hemen yıkanmaz. Doğumda gözlenen doğum izleri genelde sonradan yokolur. Genellikle göz kapaklarında, alında ve ensenin arkasında görülen kırmızı lekeler bir yıl içinde kaybolur. Bunlar doğumdaki basıya ya da derinin tam gelişmemiş olmasına bağlıdır. Çilek görünümlü izler gittikçe büyüdüğünden sizi kaygılandırabilir, ancak beş yaşına dek bunlarda yok olur. Esmer bebeklerin sırtında moğol lekesi denen mavi lekeler bulunabilir. Parlak kırmızı bazı lekeler kalıcı olabilir.
DışkıDoğumda bebeğin barsaklarında mekonyum denen koyu, yapışkan bir madde bulunur. Bebek beslenmeye başlayınca dışkısının da rengi değişir.

Baba ve Anneler : Doğuma Hazırlık!

Doğuma Hazırlanma "Doğum beni çok endişelendiriyor. Ya başaramazsam?". Bu soru doğum yaklaştıkça çoğu kadının kafasını daha çok meşgul eder. Tabii bu zamanla değişmektedir. Son yıllarda, tıptaki mucizevi gelişmelerin yanısıra doğuma hazırlık eğitimindeki gelişmelerde kadınların doğum ile ilgili korkularını azaltmaktadır. Ne varki bu eğitim ve hazırlıklar da kusursuz doğum şeklinde bir efsane yaratarak ana babaların bu ideale ulaşma konusunda baskı altında hissetmelerine yol açmadı değil. Çiftler doğum sanki bitirme sınavıymış gibi kendilerini hazırlamaya çalıştılar. Neyse ki doğum eğitimcilerinin çoğu bu konuda bilinçli davranarak herşeyin mükemmel olması diye bir şey olmadığını, tek amacın sağlıklı bir anne ve sağlıklı bir bebek olduğunu kavramış durumdalar. Ve ana babalara hangi şartlarda olursa olsun bunun bir sınav olmadığını ve her durumda, heyecandan yapacağınız herşeyi unutsanız bile, doğumun sonucunun değişmeyeceğini ve başarılı olacaklarını anlatıyorlar. Unutmayın ki kadınlar bu işi yüzyıllardır başarı ile yapıyorlar. Bazı kadınlar doğum sırasında olayları önceden kafalarında tasarlayıp erkenden endişeye kapılabilirler. Şu an yani doğumdan önce size bağırmak, istemeden idrar kesenizi yada bağırsaklarınızı boşaltmak utanç verici görünüyor olabilir. Ne var ki doğum sırasında utanmak aklınıza gelmeyecektir. Ayrıca doğum sırasında yapabileceğiniz yada söyliyebileceğiniz hiçbir şey doğumu yaptıran kişileri iğrendirmeyecek yada şaşırtmayacaktır, çünkü zaten bunları defalarca görmüş yada duymuş olacaklardır. Önemli olan kendiniz olmanız ve nasıl rahat ediyorsanız öyle davranmanızdır.
DOĞUM SANCILARISANCILARDAN KORKUYOR MUSUNUZ?
Hemen her kadın çocuğunun doğumunu dört gözle bekler, ama pek azı doğum sancısı çekmeye heveslidir. Özellikle yaşamında önemli biracı çekmemiş olanlar için bilinmeyen bu durumdan duyulan korku çok gerçek ve çok da normaldir. Ne yazık ki bu korku sıklıkla anneler, teyzeler ve arkadaşların anlattıkları dehşet öyküleriyle iyice beslenir. Sancıdan korkmak anlamsızdır, yaşayacağınız sancı beklediğinizden çok daha kötü veya çok daha hafif olabilir. Ancak sancıya hazırlıklı olma konusunda çok şey söylenebilir. Doğumun coşku veren eşsiz bir deneyim olacağı beklentisinde ki kadınlar sonuçta sancı ile karşılaştıklarında düş kırıklığı yaşarlar. Sancı onlar için beklenmedik bir şey olduğu için de bununla başa çıkmakta zorlanırlar. Genelde, hem sancıdan en çok korkan kadınlar, hem de sancılanmayacağını sananlar daha güç bir doğum yaşarlar. Hem zihninizi hem de bedeninizi doğum olayına hazırlarsanız, bu gerginliğinizi azaltabilir ve doğum zamanı geldiğinde de sancıya daha rahat bir biçimde katlanabilirsiniz.
Bu konuda size bazı önerilerimiz var:Eğitim alın:Eski kuşak kadınların doğumu katlanılmaz bulmalarının bir nedeni de bedenlerinde neler olup bittiğinden habersiz olmalarıydı. Mümkünse eşinizle birlikte doğuma hazırlık kurslarına gidin yada mümkün olduğunca çok şey okuyun.
Harakete geçin:Uygun bedensel antremanları yapmadan bir maratona girmeyi aklınızdan geçirmezsiniz. Doğuma da antremansız girmemelisiniz. Doktorunuzun yada eğitimcinizin önerdiği soluk alıp verme ve rahatlama egzersizlerini dikkatle uygulamalısınız, bunlar doğum sırasında çok işinize yarayacaklar.
Sancıya doğru açıdan bakın:Doğum sancısı ne kadar şiddetli olursa olsun, bu konuda en az iki şey söylenebilir. İlki bir zaman sınırı vardır. O sırada buna inanmasanız bile sonsuza kadar doğum odasında kalmayacaksınız. İlk çocukta doğum süresi ortalama 12-14 saattir ve bu saatlerin yalnızca birkaçı çok rahatsız geçecektir. İkincisi, kesin olarak olumlu bir amaca hizmet eden bir sancıdır. Kasılmalar ve sancılar giderek rahim ağzını inceltir ve açar, her kasılma bebeğinizin doğumunu yakınlaştırır. Olaya bu açıdan bakmaya kendinizi alıştırın.
Tek başınıza olmayın:Doğum sırasında eşinizin elini tutmak istemiyorsanız bile, onun yada bir arkadaşınızın terinizi silmesi, kasılmalar sırasında antrenörlük yapması ve yakınlarınızda olması sizi rahatlatacaktır.
SANCI ÜZERİNE BİR GERÇEKDoğuma başlamak için rahim kasıldığında, sancılar da başlar. Hatta düzenlilikleriyle birlikte kasılmaların sancılı özelliği doğumun başladığının işaretidir. Sancılar üzerine bilinmesi gereken iki önemli nokta vardır.Birinci nokta:Doğum sancısı vardır ancak bu son derece değişken bir ağrıdır. Bazı kadınlar çok acı çekerken, bazıları hiç acı çekmeden ve ağrıkesiciye gereksinim duymadan çocuklarını dünyaya getirirler. Bu iki uç arasında dayanılır düzeyde acı çeken kadınlar vardır. Dolayısıyla sancı değişkendir. Daha az yada daha çok sinirli, yorgun ve hassas olmasına göre kadınlar kasılmaların neden olduğu sancıyı daha az yada daha çok hissedebilirler. Sancının kadınlar için bu değişkenliği bazı unsurlar ile açıklanabilir. Bazı ailelerde hava dingindir, doğumdan doğallıkla geçecek bir olay gibi sözedilir. Sonuçta bu ailelerde kadınlar doğuma daha gevşek girerler. Bu birçok kadın doğumcunun ve ebenin yaptığı bir tespittir. Bazı aileler ise olayı o kadar olağan dışı bir şeymiş gibi algılar ve büyütürler ki kadın doğuma son derece gergin ve stresli girer. Doğal olarak da en çok acıyı bu kadınlar çekerler. Bu sancı ister çok şiddetli ister dayanılır olsun, bunu nasıl azaltmalı hatta ortadan kaldırmalı? Bu soruya iki yanıt verilebilir. Birincisi ilaçlar yolu ile olan ağrı kesici tedavidir. İkinci yol ise doğuma acı çekmemek için hazırlanmaktan ibarettir.
Neden bazı kadınlar hiç acı çekmeden doğum olayını gerçekleştirirler? En az acı çeken kadınlar en gevşek olan kadınlardır. Eğer kadın gevşekse bu da korkmamasındandır. Kadın acı çeker çünkü korkuyordur, korkar çünkü doğumun acı veren bir sınav olduğunu hep duymuştur, yine cahil olduğu için korkar; dokuz ay boyunca bebeğin içinde nasıl yaşadığını hiç bilmez, nihayet ne kadar çok korkarsa o kadar sinirli olur. Korku kaslarda bir gerilim yaratır. Çocuğun doğması için gevşek olması gereken kaslar gerilmiştir. Bu da sancıya neden olur, çünkü rahim çocuğu dışarı itmekte zorlanıyordur. Sancıyı yenmek için, korkuyu yenmek gerek. Bu nasıl olacak? Kadına içinde olup bitenleri anlatarak, bebek nasıl yaşıyor, nasıl doğacak açıklayarak. Kadına kaslarını, sinirlerini ve ruhunu gevşetmeyi öğreterek. Kadını doğuma hazırlayacak nefes ve vücut alıştırmalarını öğreterek.
Birçok doktorun katıldığı bir düşünce de şudur:Kadın acı çekiyor çünkü öncelikle konuşma diliyle sancıya koşullandırılıyor. Genelde “ilk kasılmaları hissettiğinizde” denmiyor, "ilk sancıları hissettiğinizde" deniyor. Böylece şu iki sözcük arasında bir ortaklık oluşturuluyor: Kasılma ve sancı. Sancısız doğum tüm bu gerçeklerden yola çıkarak bulunan, kadınlara doğuma hazırlanabileceklerini anlatan, doğumun havasını değiştiren, doğumu yönetmenin öğrenilebileceğini gösteren, vücuda yararlı refleksler kazandırarak, oyuna katılacak kas ve sinirleri eğiten bir devrimdir. Bu başlangıçta sancısız doğum diye adlandırılırken, bugün adı doğuma hazırlanmadır. Ve artık birçok doktor bunu önermektedir.

Çocuk Sahibi Olmak İstiyorsanız Beslenmeye Dikkat!

Sigara, aşırı kafein alımı ve bunun gibi başka zararlı alışkanlıkların, üreme sistemine zarar verdiği bilinen bir gerçek. Eurofertil Üreme Sağlığı Merkezi Medikal Direktörü Dr. Hakan Özörnek, “Ne yediğimiz, ne tür beslenme alışkanlıklarına sahip olduğumuz, hatta ne kadar zararlı alışkanlığa sahip olduğumuz, bir gün bir çocuk sahibi olmamıza engel olabilir.” Diyerek bebek isteyen çiftleri uyarıyor.
Bebek sahibi olmak istiyorsanız alışkanlıklarınızı belirlerken dikkatli davranmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmamalısınız. Dr. Hakan Özörnek “çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin, özellikle sigara ,alkol, çay,suni tatlandırıcılar ve kahve gibi gıdalardan uzak durmaları gerektiğini” vurgulayarak şöyle diyor: “Yapılan araştırmalara göre sigaradaki nikotin, yumurtalıklardaki genetik anormalliğin artmasına sebep olmakta. Hatta bu duruma paralel olarak erken menopoz da görülebilmekte. Sigara içen kadınların gebe kalma oranı içmeyenlere göre daha düşük, bunlarla berber, düşük yapma riski ise daha yüksek. Alkol ise hem erkeklerde hem de kadınlarda ciddi bir tehdit unsuru. Alkol, erkeklerde sperm hareketliliğini ve sayısını azaltmakla beraber, haftada 1-5 kez alkol kullanan kadınların kullanmayanlara göre gebe kalma oranı daha düşük olduğu çok açık bir gerçek.”
Aşırı Kafein AlmayınDr. Hakan Özörnek’in üzerinde önemle durduğu konulardan biri ise kafein alımı. Bayanlarda kafein alımının gebelik şansını azalttığını belirten Özörnek, kafeinin hamilelikte düşük riskini arttırdığını ve bebeklerin doğum ağırlıklarını olumsuz yönde etkilediğini söylüyor. Bu nedenle gebelik planlayan bayanların kafein alımını en az düzeyde tutmakları ve günlük çay, kahve tüketimini azaltmaları gerekmekte.
Bitkisel İlaçlara Dikkat!Bayanları yakından ilgilendiren bir konu daha var: Bitkisel ilaç kullanımı. Günümüzde bitkilerden elde edilen ilaçlar yaygın olarak kullanıldığını belirten Eurofertil medikal direktörü Özörnek, bunların başlıcalarının Ginko biloba ve Echinacea purpura içeren ilaçlar olduğunu söylüyor ve bu ilaçların yumurta ve sperm fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilediğinin altını çiziyor. Bu açıdan gebelik planlayan bir bayan iseniz bu ilaçların kullanımını bırakmanızda fayda var.
Folik Asiti İhmal EtmeyinGünlük yediğimiz içtiğimiz gıdaların ne kadar sağlıklı olduklarına dikkat ettiğimiz kadar, gebelik dönemine hazırlanırken de vücudumuzu hangi yollarla takviye edeceğimiz de oldukça önemli bir konu. Bu hususta da Dr. Özörnek gebelik öncesinde özellikle folik asit vitaminin alınmasını öneriyor. Özörnek’in açıklamalarına göre, yapılan çalışmalar gebe kalınmadan 45 gün önceden itibaren folik asit alımının fetusta özellikle omurgaların hatalı gelişimi ile karakterize olan nöral tüp defekti riskini azalttığı kesin olarak kanıtlıyor. Bu nedenle gebelik planlayan bayanların günde 400 mikrogram folik asit almaları gerekmekte. Yeşil yapraklı sebzelerde, fındıkta, bademde ve baklagillerde yoğun bir biçimde bulunan FOLİK ASİT, sağlıklı gebelik için oldukça önemli bir vitamin. Folik asiti ayrıca piyasada multivitamin formül ya da sadece folik asit olarak bulabilirsiniz.
Anne adaylarının kemik gelişimi için güneşten yeterince yararlanmalarını ve kalsiyumdan zenginleştirilmiş yoğurt, süt, fındık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler, kurutulmuş meyveler önerilen besinlerin başında geliyor.

Anne Olmak İçin Doğru Zaman mı?

Anne Olmak İçin Doğru Zamanı Seçmek Annelik her kadının tatmak istediği bir duygu. Fakat yoğun iş hayatı ve kadınların sorumluluklarının hızlı artışı ileri yaşta anne olmayı beraberinde getiriyor. Annelik için doğru zaman hangisi? Geç yaşta anne olmanın yararları ya da zararları nelerdir? Bu soruların cevabını yazımızda bulacaksınız...
Bir kadın öncelikle bebek sahibi olmak isteyip istemediğine tam olarak karar vermelidir. Biyolojik saat çalışmaktadır ve zaman geçtikçe bu saatin tik tak''ları daha da yükselmektedir. Karar vermek sadece duygusal açıdan değil aynı zamanda sağlık açısından da zor olabilir. Yaş ilerledikçe artan riskler ve genetik faktörler, doğumun zor olup olmayacağı ve bütün bu soruların sonunda bekleyen ``Ya hiç anne olamazsam ''''korkusu.
Günümüzde ileri yaşta anne olmanın giderek yaygınlaştığını görüyoruz. Özellikle pek çok ünlü isim geç yaşta anne olmayı tercih ediyor. Patricia Hodge 42 yaşında anne olurken, Madonna ise 40 yaşında kızını dünyaya getirdi. Yoğun geçen sahne hayatları onların genç yaşta anne olmasını engellemişti. Bu kişilerin röportajlarını okuduğumuzda ise, hiçbirinin durumdan şikayetçi olmadıklarını ve olgun yaşta anne olmanın daha avantajlı olduğunu söylediklerini görüyoruz. Erken yaşta anne olmak ile ileri yaşta anne olmak arasında şimdiye kadar pek çok araştırma yapılarak her iki durum kıyaslanmış; yapılan arıştırmalar günümüzün değişen koşullarında pek çok kadının geç yaşta anne olmayı tercih ettiğini göstermiştir.
Umutsuz olmayın
Geç yaşta anne olmanın olumlu yanları ele alınacak olursa aslında durum hiç de düşünüldüğü kadar kötü değil. Bu annelerin doğumdan sonraki bir yıl içerisinde bebeklerini daha kolay ve bilinçli bir şekile emzirdikleri gözlenmiş. Ayrıca hamilelik süresince annelerin görünüşlerinden yana fazla bir şikayetleri olmadığı ve hamile vücutlarını daha kolay kabullenebildikleri de ortaya çıkmış, sekse karşı olan ilgilerinde ise bir azalma görülmemiş. Genç anneler ve ileri yaştaki anneler arasında yapılan araştırmaya göre, doğum sonrası duygusal depresyon ve kendini iyi hissetmek arasında bir fark yok. Her iki gruptaki anneler de doğum sonrasındaki bu zorlu duygulara karşı eşit şartlarda dayanıklılar. Doğum şekline gelince sezaryen ya da normal doğum olsun herhangi bir sorun yaşanmıyor ve duyulan ağrıda da bir fark yok. Peki geç yaşta anneliğin riskleri neler olabilir? Geç yaşta anne olmaya karar veren kadınların çoğunun en büyük düşüncesi genetik risklerin artacağı korkusudur. Genetik risklerin ileri yaştaki gebeliklerde artacağı doğrudur, fakat bunun dışında her doğumda olabilecek risklerde bir artış görülmez. Anormallik riski 20''li yaşlarda 2000´nde 1, 35 yaşlarında 365´te 1, 40´lı yaşlarda ise yüzde 1 şeklinde görülür. Sonuç olarak 40 yaşındaki bir annenin Down sendromlu bir çocuk sahibi olma riski yüzde 1´dir. Bu durumdan da anlaşılacağı gibi çocuğun sağlıklı doğma olasılığı ise yüzde 99´dur ve bu da hiç de az bir rakam değildir. Yine yapılan araştırmalar göstermektedir ki 30´lu yaşlardaki kadınların gerek sosyal gerekse psikolojik yönden daha güçlü olmaları bebek sahibi olduktan sonra hayatlarını daha güvenli ve bilinçli bir şekilde sürdürmelerini sağlar. Ayrıca bu yaşlardaki kadınların kendilerine olan güvenleri daha fazla olduğundan bebek sahibi olmaya daha rahat bir şekilde karar verebilirler.
Geç anne olanlar daha mı uzun yaşıyor?
`Geç yaşta anne olmak ömrü uzatır mı'''' bu sorudan yola çıkan Harvard Sağlık Okulu´ndan bir grup öğrenci aynı yıl doğan kadınlar üzerinde bir araştırma yapmışlar. Bu araştırmaya göre 40´lı yaşlarda doğum yapan kadınların daha erken yaşta doğum yapanlara göre daha uzun yaşadıkları ortaya çıkmış. Bunun açıklaması ise şöyle yapılmış; 40´lı yaşlarda anne olan kadınlar daha geç yaşta menopoza giriyorlar ve daha uzun yaşama şansları olabiliyor. Bu kadınların östorojen hormonu çalıştığından, yaşa bağlı olan hastalıklara, kalp problemlerine karşı da daha dayanıklı oluyorlar.
Bu durum halen tartışılabilirliğini koruyor. Erken ve geç yaşta anne olmakla ilgili bir başka tartışılan konu ise, genç annelerin daha hareketli ve enerjik olması ile ilgili. Genç anneler çocuklarıyla birlikte pek çok fiziksel aktiviteyi rahatlıkla paylaşabildiklerini, çocuk büyütmekle ilgili yorgunluklara daha rahat katlanabildiklerini anlatıyorlar. Sonuç olarak şartlar ve yaş ne olursa olsun önemli olan kadının kendisini bu sorumluluğa karşı hazır hissetmesi ve annelik duygusunu yaşamak istemesi.

Hamilelik Öncesi Nelere Dikkat Edilmelidir?


Hamilelik Öncesi Gözden Geçirmeniz Gerekenler

Anne ya da baba olmak, hayatınızın akışını değiştirecek büyük bir olaydır. Hamile kalmadan önce yapacağınız bazı planlar ve değişiklikler sayesinde, daha sağlıklı birhamilelik geçireceğiniz muhakkaktır. Sağlıklı bir yaşam tarzı, siz ve bebeğiniz üzerine büyük ve olumlu etkiye sahiptir. Hamileliğin planlı olması sizi ileride olacakolaylara hazırlamaya yardımcı olur ve karşılaşacağınız zorlukları daha kolay, bilinçli bir şekilde atlatmanızı sağlar. Hamilelik öncesi iyi bir sağlık bakımının yapılması bütünhamileliğiniz boyunca size yardım edecektir. Bir çok kadın hamile kaldığını birkaç hafta geçmeden bilmemektedir. Bu ilk haftalar, fetus için en kritik dönemlerdir. Zira organlar bu dönemde oluşur. Sigara, alkol ve bazı ilaçların kullanılması bebeğin normal gelişimini engeller. Hamile kalmayı düşünüyorsanız en az 3 ay öncesinden bir doktora danışmanız, size yol gösterilmesi ve bilgi verilmesi açısından önemlidir.Sağlığınız ve vucudunuz hamile kalmaya uygun mu?Hamileliğiniz öncesinde jinekoloğunuzla bir görüşme yapın. Bu sizin için genel bir kontrol açısından harika bir fırsat olacaktır.

Bu görüşmede değişmesi gereken alışkanlıklarınız varsa bunları ele alabilir ve yeni düzenlemeler yapabilirsiniz. Ayrıca yüksek tansiyon ve aşırı kilo gibi problemleriniz için gerekli tedavilere başlayabilirsiniz. Unutmayın eğer obesite(aşırı şişmanlık)ve yüksek tansiyon gibi problemleriniz varsa riskli guruptasınız demektir ve bunları kontrol altına almak için gerekenleri bir an önce yapın. Aşırı şişman kadınlar, yumurtlamaları düzenli olmadığından kolay hamile kalamamaktadırlar. Eğer kalırlarsa bu kez diyabet ve yüksek tansiyon onları beklemektedir. Ayrıca bu kadınların bebeklerinin de normalden iri doğma riski yüksektir, bu da beraberinde doğum yaralanmalarını ve zorunlu sezaryanı getirir.Yüksek tansiyonu olan annelerde ise düşük doğum ağırlıklı ve prematüre bebek doğurma riski yüksektir. Bunlara ek olarak hamilelikte çok ciddi bir problem olan Plasenta Abruption yani plasentanın bebek doğmadan önce rahimden ayrılması ve önden doğması riski yüksektir.Bütün bu riskleri tespit edip tedbirlerinizi alarak hamileliğinize daha sağlıklı başlayabilir ve sağlıklı bir çocuk sahibi olabilirsiniz Kilonuz ne durumda?Düzenli bir egzersiz programı takip edin ve bir diyetisyen ile uygun bir diyet programı hazırlayın. Bu hamilelik öncesi bebeğiniz için yapacağınız en önemli şeylerin başında gelmektedir. Uygun bir kilonun sağlanması iyi bir sağlık açısından önemlidir. Hamile kalmanızın en az 6 ay öncesinden boyunuzun kilonuzla orantılı bir düzeyde kalmasını sağlamalısınız. Hamilelik sırasında yüksek kilo annede yüksek tansiyon ve şeker hastalığına sebep olabilmektedir. Aşırı şişmanlık gebelik sırasında kalp için ek bir yüktür. Normalden düşük kilo ise bebeğin gelişimini engellemekte ve düşük tartılı bebekler doğmasına sebep olmaktadır.Sizin yada eşinizin ailesinde kalıtsal bir hastalık var mı?Bazı kalıtsal hastalıkların belirlenmesi ve yaşınıza aile geçmişinize bakılarak size genetik danışmanlık verilmesi açısından önem taşır. Genetik danışmanlık çiftlerin genetik hastalıklı bir çocuğa sahip olma şansı hakkında bilgi verir.Kronik bir hastalığınız var mı?Hamilelik vücudunuza yeni yükler yükleyeceği için, normalde kontrolünüz altında olan sağlık problemleriniz tekrar sorun çıkarabilir. Eğer bazı özel tıbbidurumlarla karşı karşıyaysanız, hamile kalmadan önce kontrol altına alınmalı ve hamileliğiniz boyunca bu kontrolleri sürdürmelisiniz.Bazı önemli sorular şunlardır:Şeker, yüksek tansiyon, sara nöbeti gibi rahatsızlıklarınız var mı?Kansızlık rahatsızlığınız var mı, şu an buna yönelik şikayetleriniz var mı? (Halsizlik, Çarpıntı, Solukluk, Çabuk yorulma)Hiç ameliyat geçirdiniz mi?Herhangi bir şeye karşı alerjiniz var mı?Daha önceki gebelikleriniz olduysa nasıl geçti?Geçmiş gebelikleriniz ve varsa bunlarla ilgili komplikasyonlar da önemlidir. Çünkü sorunlar tekrar yaşanabilir. Özellikle daha önce düşük yapan kadınlar yeniden hamile kalırken endişe taşırlar. Gerçekten de daha önce yapılan düşükler; düşük tartılı bebek doğum riskini ve erken doğum riskini arttırmaktadır.Bu noktada önemli olan kendi kendinize endişe etmektense bir hekimin de yardımıyla birlikte kontrollü bir hamilelik geçirmenizdir. Kullandığınız ilaçlar var mı?Aspirin, alerji ilaçları (anti histaminikler), diyet tabletleri, doğum kontrol ilaçları gibi günlük ilaçlar sorgulanacaktır. Bazı ilaçlar fetüsu etkilemektedir ve hamileliğiniz boyunca alınmaması gerekir. Örneğin bu günlerde akne tedavisi için yaygın olarak kullanılan Retinol (Retinoik asit, vitamin A türevi bir ilaç)bebekte doğumsal sakatlıklara neden olmaktadır ve ilaç tedavisi kesildikten sonra en az 6 ay hamile kalınmaması gerekmektedir. Sakinleştirici ilaçların veağrı kesicilerin kullanımının da doktora danışılması gerekir.İşinizde gebeliğiniz açısından bir risk var mı?Sizin veya eşinizin işinde radyasyon , kimyasallar , kurşun yada anestetik maddelere maruz kalma söz konusu ise bu hem hamile kalma şansınızı hem debebeğinizi riske sokabilir.

Hamile kalmadan önce bu konuda işveren den veya işyeri doktorundan bilgi almak önemlidir.Kızamıkçık aşısı oldunuz mu?Kızamıkçık (rubella) hastalığı bebeğin iç organlarının geliştiği erken gebelik döneminde bebekte önemli bozukluklara neden olabilir(sağırlık,körlük, beyin gelişiminin engellenmesi...). Bu nedenle hamileliğe karar verdiğinizde doktorunuza başvurup bu hastalığa karşı bağışıklığınız bulunup bulunmadığını bir kantesti ile öğrenmelisiniz. Eğer bağışıklığınız yoksa doktorunuz aşınızı yapacaktır. Kan testini gebeliğinizden en az 3 ay önce yaptırmalısınız. Yapılması gereken diğer testlerHamilelik öncesi özellikle sosyal risk taşıyan annelerin AIDS için ELİSA testini yaptırması önemlidir. Bu anne adayını kesinlikle korkutmamalı ve rahatsızetmemelidir. Ayrıca daha önce yüksek riskli davranış öyküsü olsun olmasın tüm hamilelere AİDS testi önerilmesi gittikçe kabul gören bir yaklaşımdır. Bunun yanı sıra Hepatit-B testinin yapılması, sonuca göre bebeğin doğduğunda aşı ve tedavisinin yapılması da önemlidir. Özellikle Hepatit-B taşıyıcısıolduğunu bilen anneler, bebeklerine zarar vermemek için muhakkak doktora danışmalıdırlar. Bazı hepatit taşıyıcılarından (belirli bazı antijenleri olan) doğanbebeklerde enfeksiyon riski yüksektir ve bu bebeklere doğumdan sonra 12 saat içerisinde Hepatit-B aşısı ve immunoglobulin tedavisi yapılması hemenher zaman enfeksiyonu önler. Bunlara ek olarak anne ve babanın hamilelik öncesinde kan guruplarının bilinmesi, eğer bir kan uyuşmazlığı söz konusu ise hamileliğin özel olarak takipedilmesi, anneye doğumdan önce gerekli aşının (rho-gam) yapılması bir sonraki hamilelikte tehlikeyi önleyecektir. Eğer bu annenin ilk hamileliği değilse veanne ile baba arasında kan uyuşmazlığı varsa ve de anneye ilk hamileliğinde gereken aşı yapılmamışsa o zaman annenin kanında ilk gebeliğinde antikor oluşup oluşmadığına bakılması ve doğumun daha özel şartlarda planlanması uygun olur.

Artık Bebek İstiyoruz

Ebeveyn Olmaya Beş Adım
Anne baba olmak veya olmaya karar vermek içgüdüsel bir davranış olduğu kadar düşünülmesi ve doğru zaman için karar verilmesi gereken bir davranıştır. Bazıları kendileri için doğru zaman olduğunu birden hissederler. Bazıları için ise bu o kadar kolay değildir. Onlar yeni bir insan ve yeni bir hayat için gerekli sorumluluğu en doğru şekilde taşıyıp taşıyamayacaklarını düşünürler.Sevmek, eğitmek, öğretmek, paylaşmak, O acı çektiğinde acı duymak, aylarca gecenin bir yarısı onun için uyanmak, sosyal hayatınıza bir süre ara vermek ya da değişiklikler yapmak..... ne muhteşem bir şey değil mi? Ana baba olmak bize hayatı öğreten bir şey ve belki de hayatımız boyunca alacağımız en büyük sorumluluk.

Adım 1: İyi Arkadaş, iyi eş iyi aile olabilmekSevgi dolu bir ilişki; çocuğunuzla paylaşacağınız ve onun en çok ihtiyaç duyacağı şey bu. Para, düzen, işiniz ve çocuğun hayatınızda yapacağı diğer tüm değişiklikler bundan sonra gelecek. Çocuğunuza karşı taşıdığınız en büyük sorumluluk ona sevgi dolu bir aile ortamı sunabilme ve onunla iyi bir arkadaşlık kurabilmenizdir.

Adım 2: Kendinizi daha iyi tanımalı ve kendinizi daha fazla sevmelisiniz Öncelikle kendinizi tanımalı, kendinizi sevmeli ve bu hayat yolculuğunda artık başka birine yardım etme ve yol gösterme işine hazır olduğunuzu hissetmelisiniz. En önemlisi de yeni bir hayat arkadaşı ile paylaşacağınız o sevgiyi içinizde duymalısınız.

Adım 3: Finansal durumunuz elverişli mi?Çocuklarımıza eşyaları değil, kendimizi ve sevgimizi sunmalıyız. Bir çocuk sahibi olabilmek ve onu büyütebilmek için finansal durumunuzun iyi olması gerekmekle birlikte, acil durumlar için yeteri kadar sevgiye sahip miyiz? Lüks bir ev, iki Cherokee jeep ve bir yat her acil durumda işe yaramayabilir.

Adım 4: Espri anlayışınızEn önemli şey; çocuğunuz kedini diş macunu veya jöleye buladığında, aynanıza rujunuzla yazılar yazdığında, halılarınıza, koltuk takımlarınıza yepyeni desenlereklediğinde buna gülebilmektir. İnanın böyle durumlarla sık karşılaşacaksınız ve böyle zamanlarda espri anlayışınız dışında hiç bir şey size yardım edemez.

Adım 5: Dört evetiniz varsa artık hazırsınız!Yu karıdaki dört yaklaşıma da tamam cevabı veriyor başınıza gelecekleri varoluşun değişmez kuralları olarak görebiliyorsanız, beklemenize gerek yok. “Just do it!* Tüm bunları sizinle paylaştıktan sonra siz kendinizi hazır hissetmeseniz bile biz iyi bir anne baba olacağınıza inanıyoruz. Zaten hiç tecrübe etmediğiniz bir şey için hazır olup olmadığınızı nasıl bilebilirsiniz ki? İnanın bunu bilmeniz için denemeniz gerekli.

Hamilelikte düzenli beslenme bebeklerin sağlık sigortası

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Rukset Ünlü Attar, gebelikte beslenmenin önemine dikkat çekerek, anne adaylarının dengeli ve düzenli beslenmesinin doğacak bebeklerin sağlık sigortası olduğunu söyledi.
Türkiye Hastanesi Reçete Dergisi'ne "Gebelikte beslenme" konusunda bilgi veren Opr. Dr. Rukset Ünlü Attar, gebelikte beslenmeyi belirleyen temel unsurların, gebelik öncesi kilo ve boy, yaş, bebek sayısı, metabolik hastalık varlığı, iştah ve annenin fiziksel aktiviteleri olduğunu belirtti. Gebelikte dengeli bir diyetteki kalorinin üçte birinin yağlardan elde edilmesinin önemine işaret eden Attar, "Gebe kadınlar ayçiçek, zeytin ve mısırözü gibi bitkisel yağları tercih etmeli. Karbonhidratlar mümkün olduğunca tahıl, un, şeker gibi doğal kaynaklardan karşılanmalı. Gebelerin günlük protein ihtiyacı 48-60 gramdır. Kırmızı et, tavuk eti, balık, yumurta, süt ve sütten yapılmış gıdalar başlıca hayvansal protein kaynaklarıdır. Özellikle vejeteryen bir anne açısından önemli olan bitkisel protein kaynakları ise nohut, mercimek, fasulye, bakladır. Kepekli tahıllar ve fındık, fıstık, ceviz gibi kuru yemişler de bunlara ek olarak sayılabilir" dedi.
Opr. Dr. Attar, dengeli beslenen gebede asit dışında ayrıca vitamin kullanımına gerek olmadığını, folik aside gebelikten 1-3 ay önce başlanması gerektiğini, gebelik boyunca folik asitten zengin olan ıspanak, karnabahar, kepekli undan yapılmış yiyecekler, badem, fındık, yer fıstığı ve ceviz tüketilmesinin önerilebileceğini ifade etti. Gebe için en önemli minerallerin kalsiyum ve demir olduğunu dile getiren Attar, gebelikte, hem bebeğin doğumdan sonra kullanabileceği demirin depolanması hem de gebelik nedeniyle artan kan hacmine yeterli oksijenin taşınabilmesi için normalden fazla miktarda demire ihtiyaç olduğunu vurguladı. Alınması gereken demir miktarının günde 60 mg elementer demir olduğunu hatırlatan Attar, "Kan hemoglobin düzeyleri normal olan gebelerde rutin olarak demir verilmeyebilir. Ayrıca demir eksikliği olduğu halde yakınması bulunmayan hastalarda demir verilmeyebileceği üzerinde durulmaktadır. Gebelikte demir, çinko, selenyum ve bazı vitaminlerin (A, B6, C ve D) fazla alınması durumunda potansiyel olarak toksik etkiler görülebilir" diye konuştu.
Kalsiyumun pek çok hücresel fonksiyonunun yanı sıra kemik yapımında kullanılan temel eleman olduğuna değinerek, "Gebelikte günlük kalsiyum gereksinimi bin 200 mg'dir" diyen Attar, günlük fazla kalsiyum gereksiniminin 85 gr. Yağsız peynir, 7 dilim beyaz ekmek, 2 bardak süt, 170 gr sardalye, beyaz ekmek, yağı alınmış süt, yarım yağlı peynir, lor peyniri ve taze bademle giderilebileceğini belirtti. Anne adayının sıvı tüketiminin en önemli kısmını suyun oluşturması gerektiğini, suyun, üreme sistemi dahil bütün organların ve vücuttaki sistemlerin sağlıklı çalışması ve tamiri için gerekli olduğunu dile getiren Attar, şunları söyledi:
"Gebe, günde 8 bardak su içmelidir. Çay, kahve, kakao, alkollü içkiler ve kola ya hiç ya da mümkün olduğunca az tüketilmelidir. Yüksek miktarlarda kafeinin (günde 4 fincandan fazla) düşük, erken doğum ya da bebekte gelişme geriliği yaptığına dair bilgiler vardır. Alkol plasentayı geçebildiği için anne adayının alkol alması halinde bebekte fötal alkol sendromu gelişebilir. Anne adayı, fast-food, salam, sosis, sucuk, dondurulmuş gıdalardan uzak durmalıdır. Gebelikte barsak hareketleri genellikle yavaşladığı için kabızlık çok sık görülen bir problemdir. Bunu önlemek için diyete lifli gıdalar ve bol sıvı eklenmelidir. Lif ve posa; siyah ekmek, portakal, elma, kepekli ekmek, kuruyemiş, ahududu, kepekli makarna, bezelye, kuru kayısı, esmer pirinç, kuru üzüm, pırasa ile kepekli olarak hazırlanmış unlu gıdalarda bol miktarda vardır."