2 Eylül 2008 Salı

Anneler adaçayına dikkat

Hamilelikte biberiye, aloe vera, fesleğen, adaçayı içmek düşük riskini artırıyor. Zencefil bulantı gideriyor, ısırgan otu çayı ise sütü artırıyor. Halk arasında vücuttaki şişkinlik, ödem çözme, kabızlığın giderilmesi ve hatta kısırlık tedavisinde bile yaygın olarak kullanılan bitki çaylarının sanıldığı kadar masum olmadığı yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıktı.

ÇOÇUĞUNUZUN SAKAT DOĞMA RİSKİ

Özellikle bir takım bitki çaylarının hamilelik döneminde kullanımı karında kasılmaları artırarak erken doğuma sebep olabiliyor. Sakat doğum, kanama ve düşük riskini artırıyor. Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. Kağan Kocatepe, "Bitki çayları deyince hamilelikte bir kez daha düşünmek gerek. İsmi yabancı gelen bitki çaylarından, uzak durun. Marketlerde satılan çayları doktorunuza danışmadan kullanmayın" diyor. Tabii ki her bitki anne ve bebeğe zarar vermiyor: Zencefil gebelik bulantılarını gideriyor. Rezene çayının sakinleştirici etkisi var. Kuşburnu ve meyve çayları sıvı alımı için alternatif olabiliyor. Bebek doğduktan sonra, rezene ve ısırgan otu çayı ise sütü artırıyor.

ÇOÇUĞUNUZA ZARARI OLABİLECEK BİTKİLER NELER ?

Biberiye, oğulotu, kediotu, melisa yaprağı, ginseng, lavanta, Aloe vera, fesleğen, keten tohumu, yabanmersini, adaçayı, sinameki, karakafes otu, tan otu, sarı çiğdem, ökse otu, ada soğanı, ak diken kabuğu, melek otunun hamilelikte zararlı olduğu belirlendi. Öte yandan hamilelikte kalsiyum dengesini sağlamak için bol süt içmelisiniz. Ayrıca, meyve suları (taze sıkılmış portakal suyu) ve günde 2.5 litre su içmek şart.

DOĞUP YAPIP ANNE OLANA KADAR ÇALIŞMAYA DEVAM

Gebelik dönemi genel olarak gebelik öncesi yaşam tarzınızı büyük oranda sürdürmenize olanak vermesine karşın, daha rahat bir gebelik geçirmek, rahat bir doğum yapmak ve nihayet konforlu bir doğum sonrası yaşayabilmek için bazı değişikliklerin yapılmasını gerektirir. İşte pratik tavsiyeler...

İZİN MESLEĞİNİZE BAĞLI

Günümüzde çalışan kadınlarımızın sayısı oldukça yüksek. Buna bağlı olarak da anne adaylarının önemli bir kısmı gebeliklerinin büyük kısmını çalışarak geçirmek durumunda kalıyor. Yapılan işin niteliklerine göre ve gebeliğin seyrine göre gebelik döneminde çalışmaya devam edip edilmeyeceği veya gebeliğin hangi haftasından itibaren iş yaşamına ara verileceği kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Genel olarak masa başı işi gibi günlük hayatı fazla etkilemeyen bir işi olan anne adayları, gebeliğin son haftalarına kadar ve hatta tüm gebelikleri boyunca çalışmaya devam edebilir.

AĞIR İŞLERDEN UZAK DURUN!

Özellikle bedeni yoran mesleklerde (ağır kaldırma, sık yolculuk etme gibi), kimyasal maddelere maruz kalınan mesleklerde (boya sanayi, ilaç sanayi gibi), radyasyon ve enfeksiyon tehlikesinin olduğu iş kollarında (sağlık sektörü) çalışan anne adayları iş ortamının gebelik üzerine olan muhtemel riskleri konusunda mutlaka bilgi edinmeli, Bu tür işlerde çalışanlar ideal olarak gebelik planladıkları andan itibaren durumu işverenine haber vererek, gerekirse pozisyon değişikliği yapılmalı.

İLAÇ KULLANIRKEN DİKKATLİ OLUN,ÇOK DİKKAT!!

Hemen her kadın gebeliği planladığı anda veya gebelik döneminde çeşitli nedenlerle ilaç kullanmak durumunda kalabilir. İlaç kullanımında uygulamanız gereken temel kural, doktora danışmadan vitaminler de dahil hiçbir ilacı kullanmamak ve herhangi bir doktor muayenesinde ilaç yazılmadan önce değerlendirmeyi yapan doktora gebelik ihtimalini ya da gebe olduğunuzu söylemektir. Gebelik döneminde bazı kurallara uyularak çeşitli yakınmalar için çeşitli ilaçlar kullanılabilir.

17 Ağustos 2008 Pazar

Hamilelikte Vücut Bakımı

Kadın vücudu gebelik sırasında diğer zamanlardan daha fazla bakım ister. Bu dönemde bedeninize gösterdiğiniz ilgi hem sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmenizi hem de doğum sonrasında vücudunuzun eski haline kolayca dönmesini sağlar. Bu yüzden hamilelik döneminde vücut temizliğinize ve bakımınıza gerekli ilgiyi göstermelisiniz... Banyo
Gebelik sırasında günlük yıkanma alışkanlık haline getirilmelidir. Çünkü bu dönemde ter bezleri normalden aşırı bir çalışma gösterir.
Yıkanırken kullandığınız su 37-38 derece olmalıdır. Aşırı sıcak su sağlığınız açısından zararlıdır. Ayrıca banyo süresinin 15 dakikadan fazla olmamasına dikkat etmelisiniz. Aksi takdirde kanama geçirme riskiniz artacaktır.
Banyo yaparken kapınızı hiçbir zaman kilitlemeyin. Hatta evde kimse olmadığı zamanlarda banyo yapmamaya özen gösterin.
Göğüslerin bakımı
Hamilelik döneminde en çok dikkat ve özen gösterilmesi gereken yer göğüslerdir. Bu dönemde şişen göğüslerde çatlak oluşmaması için ılık bir duştan sonra nemlendirici kremlerle göğüslere masaj yapılmalıdır. Aksi halde göğüslerde çirkin bir görüntü oluşturan çatlaklar oluşabilir.
Göğüs sarkmalarını engellemek için göğüsler günde iki defa soğuk suyla yıkanmalıdır.
Kalça ve göbek bakımı
Karın çizgisinin yerleşip iz bırakmasını en aza indirmek ve kalçalara gerekli özeni göstermek için bu bölgeler badem yağıyla her gün ovulmalıdır.
Cilt bakımı
Cildin sağlıklı bir şekilde nefes alması hamilelik döneminde her zaman olduğundan daha önemlidir. Bu yüzden bu dönemde yatmadan önce makyajınızı mutlaka temizlemeli, yüzünüze ve ellerinize besleyici krem sürmelisiniz.
Saç bakımı
Gebelik döneminde saçlara istenilen şekli vermek her zamankinden daha zor olabilir. Saçlar parlaklıklarını, canlılıklarını yitirirler. Saçların sık sık yıkanması ve saç tipine uygun bakım yapılması bu sorunu büyük ölçüde giderecektir.
El ve ayak bakımı
El ve ayak tırnakları gebelik sırasında donuk bir renk alır ve kolayca kırılır. Tırnakların katmanlarının ayrılmaması için güçlendiricili parlatıcılardan kullanabilirsiniz.
Tırnaklarınızı üç günde bir havalandırmalısınız. Çünkü bu dönemde oje sürmek tırnağın kurumasına neden olur.
Ağız bakımı
Hamile kadınların tükürüklerinde bulunan ve diş minelerini etkileyen maddeler, bu dönemde diş çürümelerine sebep olur. Ayrıca dişlerin sağlamlığında rol oynayan fluor maddesi de yeterince sağlanamaz. Bu nedenle hamilelik döneminde hiçbir ağrı duyulmasa bile diş doktoruna düzenli olarak görünülmelidir.
Arada sırada dişleri bir antiseptikle çalkalamak da mikropların dişlerde yuvalanmasını önleyecektir.

Doğurganlığı arttırmak için altın kurallar

En çok istediğimiz şeyler, sahip olamadıklarımızdır. Hele de iş çocuk sahibi olmaya gelince... Yapılan yeni bir araştırma, eskiden inanılanın aksine, doğurganlığın 35 yaşından itibaren değil, 27 yaşından itibaren azalmaya başladığını gösteriyor. Bu da, çocuk sahibi olmak için doğru yaşın ne olduğu konusunda yeni tartışmalar ortaya çıkarıyor. Buna karşılık modern kadın, çocukltan önce kariyerini düşündüğünden, doğurganlığı uzatmanın yolları aranıyor.
İstatistikler, hamile kalmakta zorlanan her 6 kadından birinin probleminin, Fallop tüplerinin tıkanıklığı gibi tıbbi nedenlerden ziyade, açıklanamayan bir kısırlıktan ileri geldiğini gösteriyor. Ancak Surrey Üniversitesi'nce yapılan yeni bir araştırmada, bu açıklanamayan kısırlığın, aslında o kadar açıklanamaz olmadığı ortaya çıktı. Buna göre, çiftler hayat tarzlarını ve beslenme şekillerini değiştirip, vitamin ve mineral takviyesi yaparak hamile kalma olasılıklarını yüzde 80 artırabiliyorlar.
Hamile kalmak istiyorsanız ve bunu engelleyen tıbbi bir sebep yoksa, belki siz de hayatınızda birtakım değişiklikler yapma yoluna gitmelisiniz. İşte önerilerimiz:
Bir beslenme uzmanına görününBir tahlil yaptırıp beslenme uzmanına görünmenizde fayda var. Beslenme uzmanı, sizde hangi vitamin ve minerallerin eksik olduğunu saptayabilir ve size uygun bir beslenme programı hazırlayarak, eksikliğini çektiğiniz bu maddeleri içeren besinleri, diyetinize ekleyebilir. Böylece yaklaşık 4 aylık bir sürede, eski dengenize kavuşabilirsiniz.
Vitamin ve minerak takviyesi yapınBesinler bir zamanlar daha besleyiciydi. Bugünse, katkı maddelerinden ve diğer sebeplerden dolayı besinler eskisi kadar besleyici değil. Bu nedenle de dengeli beslenmenin yanı sıra, vitamin ve minerallerle de kendinizi takviye etmeniz gerekiyor.
Eğer size özel hazırlanmış bir beslenme programı edinme şansınız yoksa, uzmanların tavsiyesine uyarak, günlük 1000 mg keten tohumu ya da yağı, 1000 mg C vitamini, çinko sitrat ya da amino asit şelatı (günlğk toplam 30 mg çinko) ve hamileler için tasarlanmış bir multivitamin almanızda fayda vardır.
Etiketleri okuyarak zararlı yağları kesinVücut yağa da ihtiyaç duyar ve her yağ tipi zararlı değildir. Örneğin somon, sardalya ve uskumru gibi yağlı balıklarda bulunan omega 3 ve omega 6 yağları son derece faydalıdır. Bu yağlar, hem kadın, hem de erkek doğurganlığı üzerinde son derece etkilidir. Çünkü hücre zarındaki akışkanlığı düzenler ve hücrelerin işlevselliğini sağlar.
Buna karşılık hidrojenli ve kısmi hidrojenli yağlar (mesela margarinlerde bulunur) ile et ve süt ürünlerinde bulunan doymuş yağlardan uzak durmanız gerekiyor. Çünkü bunlar, gerekli yağların vücut tarafından emilimini engelliyor.
Kısaca, market alışverişiniz esnasında ürün etiketlerini okuyun.
Kilo doğurganlıkla ilgili bir konudurİş doğurganlığa gelince, çok zayıf olmak da, çok şişman olmak kadar kötüdür. Her iki durum da hamile kalma yetinizi azaltır.
Yapmanız gereken şey; sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak ve vücut kütle endeksinizi 20 ila 25 arasında tutmaktır. Egzersiz için, aerobik egzersizlerle beraber yapılacak hafif ağırlık çalışmaları tavsiye edilir.
Sigarayı azaltınSigara içmek, zehirli bir metal olan kadmiyumdan yüksek seviyelerde üretilmesine sebep olur. Bu da vücuttaki çinkoyu yokeder. Araştırmalar, sigaranın kadınlarda erken menopoza, erkeklerde ise düşük sperm sayısına sebep olduğunu gösteriyor.
Alkol ve kafeini azaltınAraştırmalar, ne kadar çok içerseniz, hamile kalma ihtimaliniz de o denli azaldığını gösteriyor. Aynı şey kafein için de geçerli. Günde tek bir kahve içmek bile, doğurganlığı azaltıyor.
Tatil yapınPek çok kadın tatilde hamile kalır. Neden? Çünkü tatil, gevşemeyi sağlar. Stress, doğurganlığın düşmanıdır ve stresten uzak kalmanızı sağlayan her şeyi yapmakta fayda var (alkolü buna dahil etmiyoruz tabii ki). Refleksoloji, homeopati, akupunktur ve yoga gibi alternatif terapiler, duygusal açıdan rahatlamanızı sağlayabilir.
Sabırlı olunBeslenme ve hayat tarzınızda değişiklik yaptıktan sonra, bunların etkisini gösterebilmesi için en az 4 ay süreye ihtiyacınız var. Bu nedenle sabırlı olun ve acele etmeyin.
Daha iyi seksTabii tüm bu değişikliklere odaklanırken, işin en önemli kısmını da unutmayın. Seksten bahsediyorum. Her akşam değil ama. Spermler futbolcular gibidir. Onlara dinlenmek için yeterince zaman tanımazsanız, yedek kulübesine göndermek zorunda kalırsınız.
Ne yiyorsanız, osunuzKadının doğurganlığı için en önemli mineral çinkodur ama çoğu kadında da, olması gerekenden daha az bulunur. Bunun nedeni günümüzde besinlerin çok fazla işlem görmesidir. Örneğin buğdayda çinko bulunmasına rağmen, bunun yüzde 80'i ekmek yapımı sırasında kaybolur.
Çinko açısından zengin besinler arasında mango, kabak çekirdeği ve balık bulunur. Afrodizyak etkileriyle tanınan istridyeler zengin bir çinko kaynağıdır.

Hamilelikte Egzersiz

Dünyaya yeni bebekler gelirken öncelikle istediğiniz, bebeğin sağlıklı olmasıdır. Doğumun rahat ve bebekle beraber annenin de sağlıklı olması hamilelik döneminde yaşam şeklindeki değişikliklerle mümkün olabilmektedir. Bedensel egzersizler doğumdan ölüme kadar her yaş grubunda uygulanabilmektedir. Hamilelik döneminde de bedensel egzersiz yapmanın yararları çoktur, bunlar: Bacak kramplarının çoğalmasını engeller. Sırt ve diğer hamilelik ağrılarını azaltır. Vücut ağırlığınızın gereğinden fazla artmasını engeller. Hamileliğin ve doğumun rahat geçmesini sağlar. Çocuğun içinde yaşayacağı kapsülün genişlemesini sağlar.
Doğumdan sonra normale dönüşü hızlandırır.Bu kadar önemli yararları sağlayabilmek için mutlaka bilinçli egzersiz yapılmalıdır. Egzersiz sırasında dikkat edilecek noktalar ise şunlardır: Bedensel egzersiz düzenli olarak yapılmalıdır. Bir hafta 3 gün, diğer hafta 1 gün egzersiz yapılarak fizyolojik yarar sağlamak mümkün değildir. Haftada 4 gün egzersiz yapılmalıdır. Eğer doktor tarafından hamileliğin riskli olduğu söylenirse doktor izin verene kadar egzersiz yapılmamalıdır. Egzersiz sırasında belirlenecek en yüksek nabız sayınız hiçbir zaman aşılmamalıdır. Gövdenin öne ve arkaya eğilmesi engellenmeli, karın bölgesine baskı uygulanmamalıdır. Hamile kadının daha fazla oksijene ihtiyacı olduğundan yoğun egzersizlerden kaçınmalıdır. Haftada 1 gün küçük ağırlıklarla kas çalışması yapılmalıdır. Yağ yakmak için egzersiz yapılmamalı. Bilinçsizce yapılacak ve kilo vermeye yarayacağı düşünülen diyetlerden uzak durulmalıdır. Egzersiz sırasında ve sonrasında sıvı alımına dikkat edilmelidir.Sağlıklı bir bebek, sağlıklı bir anne için egzersizin önemi büyüktür. Bu konuda güvenebileceğiniz bir egzersiz uzmanına danışarak yardım isteyiniz. Hamilelik döneminde sigara ve alkolden uzak kalarak doğru ve dengeli bir beslenme programıyla beraber bilinçli egzersiz yapmalıyız, sağlıklı ve mutlu günler...

Hamilelikte Diş Sağlığı

Hamilelik döneminde diş ve ağız sağlığına dikkat eden hamileler çürük yapan mikroorganizmaları bebeklerine bulaştırmıyor.Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde yapılan araştırmada hamilelik döneminde diş ve ağız sağlığına dikkat eden hamilelerin çürük yapan mikroorganizmaları bebeklerine bulaştırmadıklarının tespit edildiği bildirildi.OMÜ Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Eda Güler, tamamladıkları çalışma hakkında bilgi verdi. Dekan Prof. Dr. Hülya Köprülü başkanlığında yürüttükleri çalışmada 60 gebeyi 30 çalışma, 30 kontrol grubu olarak ayırdıklarını belirten Güler, 30 gebenin hamilelikleri boyunca ağız bakımı yapmadıklarını, çalışma grubuna ise diş sağlığı eğitimi verilerek, diş dolgularının yapıldığını ve düzenli diş bakımı yapmalarının sağlandığını anlattı.
--------------------------------------------------------------------------------"Yaptığımız çalışmada "birincil koruma" olarak adlandırılan gebelere uygulanan koruyucu uygulamaların önemi vurgulanmıştır" diyen Güler, çalışma hakkında şu bilgileri verdi:"Çalışmamız, ağız-diş sağlığı eğitimi verilen, büyük çürüklü dişlerinin dolguları yapılan ve diş macunlarında da bulunan florür ile dişlerine yerel uygulamalar yapılan çalışma grubu gebeleri ve bu uygulamaların yapılmadığı kontrol grubu gebeler üzerinde yürütüldü. Sonuç olarak çalışma grubu gebelerimizin bu uygulamalar sonrası ağızlarında çürük yapan mikroorganizma sayısının azaldığını ve doğumdan sonra bebeklerine bu mikroorganizmaları bulaştırmadığını tespit ettik. Üzücü bir sonuç olarak da kontrol grubu gebelerimizde doğum yaptıktan sonra ağızlarında bulunan çok sayıda çürük yapıcı mikroorganizmaları bebeklerine bulaştırdıklarını belirledik. Bu nedenle anne adeylarının ağız sağlığına verdiği önem doğacak çocukların ağız sağlığı açısından da önemli." Yrd. Doç. Dr. Güler, ağız sağlığına dikkat etmeyen gebelerin doğacak çocuklarının ağız ve diş sağlığını da tehlikeye attıklarını ifade ederek, ağzında çok sayıda diş çürüğüne yol açan mikroorganizma bulunan bebeklerin dişleri çıkmaya başladığında, söz konusu mikroorganizmaların direk dişlere saldırdığını, bu bebeklerin süt dişlerinin kısa sürede çürüdüklerini anlattı. Anneler ve anne adaylarının kendi ağız-diş sağlığı bakımına özen göstererek, çocuklarının ağız-diş sağlığına önemli bir katkıda bulunacaklarına işaret eden Güler,"Henüz dişleri bile ağızda bulunmazken bu mikroorganizmaların dişlere saldırmaya hazır ağızda beklemeleri ağız-diş sağlığı açısından büyük tehlikeyi göstermektedir. Her anne çocuğu için en iyisini ister" diye konuştu.Yrd. Doç. Dr. Güler, birincil korumanın en ucuz, en güvenilir, en akılcı ve en çağdaş yaklaşım olduğunu ifade ederek, yaptıkları araştırmanın bunu ortaya koyduğunu belirtti.Güler, bebeklerin diş gelişiminin anne karnında 3. veya 6. ayda başladığını da hatırlatarak, gebelerin ağız bakımlarına özen göstermelerinin yanı sıra çocuklarının sağlıklı dişlere sahip olması için özellikle A, C ve D vitaminleri, protein, kalsiyum ve fosfor yönünden zengin gıdalarla beslenmeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.

Sorunlu Hamilelik Bebeğinize Zararlı

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil Ertuğ, hamilelikteki sorunların bebeğin kalp gelişimini olumsuz etkileyebildiğini bildirdi.Prof. Dr. Ertuğ, doğuştan kalp hastalıklarının sadece yüzde 5'lik kısmının nedeninin bilindiğini, hastalığın, çok faktörlü hastalıklar grubuna girdiğini ifade etti.Doğuştan kalp rahatsızlıklarında annenin hamilelik döneminde karşılaştığı sorunların da etkili olduğunu vurgulayan Ertuğ, gereksiz ilaç kullanımının anne karnındaki bebeğin kalp gelişimi üzerinde olumsuz etkileri bulunduğuna dikkati çekti. Bu etkilerin oluşmasında epilepsi ilaçlarının başta geldiğini belirten Halil Ertuğ, ayrıca gebelik kusmaları için kullanılan bazı ilaçların da doğuştan kalp hastalıklarının oluşmasında etkisinin olduğunun ortaya çıktığını söyledi.
--------------------------------------------------------------------------------Özellikle hamileliğin ilk üç ayının bebeğin kalp gelişimi açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Ertuğ, bu ayda ilaç alımı, röntgen çekilmesi gibi çevresel etkilerin anne karnındaki bebeğin kalp gelişimini olumsuz etkilediğine işaret etti. Prof. Dr. Ertuğ, annenin geçirdiği bazı hastalıkların da anne karnındaki bebek üzerinde diğer vücut gelişimi bozukluklarıyla birlikte kalp yönünden anormalliklere yol açabildiğini bildirdi. Annenin döküntülü hastalık geçirmesinin bebekte doğuştan kalp hastalığı oluşmasında etkisinin olabileceğine dikkati çeken Ertuğ, şöyle konuştu: "Bunların arasında en iyi bildiğimiz annenin kızamıkçığa yakalanması. Kızamıkçık bir çocukluk hastalığı olmasına rağmen eğer anne çocukluk döneminde geçirmemişse, tesadüfen gebelikte de buna yakalanabilir. Oldukça riskli bir hastalık. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında yakalanırsa, bebeğinde, yüzde 100'e yakın oranda diğer organların gelişim bozukluğuyla birlikte kalp anomalisi ortaya çıkıyor. Kalpte akciğer damarıyla şah damarı arasında bağlantı olabiliyor. Akciğer damarının çıkışında koroner darlık dediğimiz kalp rahatsızlığı olabiliyor. Anne hastalığa gebeliğin ne kadar erken evresinde yakalanırsa risk artıyor."

Rahat bir Hamilelik için YOGA

Doğum öncesi yoganın (Prenatal), doğum anında gerginliği azaltarak doğumun daha kolay ve hızlı olmasına yardımcı olduğu belirtildi.Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''Doğum öncesi yoga sayesinde, doğumda alınan nefesler hem psikolojik rahatlama sağlıyor hem de anne oksijeni daha doğru şekilde kullandığı için doğum kolaylaşıyor'' dedi. Bebeğin ana rahminde büyümeye başlamasıyla, annedeki fiziksel değişimlerin bel, sırt, boyun omurlarında ve bacaklarda ağrılara neden olduğunu, fiziksel aktivitelerdeki kısıtlanmalara ve hamileliğe bağlı değişen hormon yapısının anne adayının psikolojik dengesi üzerinde olumsuz etkilere neden olabileceğini belirten Şatıroğlu, yoga ile anne adaylarının stressiz bir hamilelik geçirebileceğini ifade etti.
--------------------------------------------------------------------------------Şatıroğlu, prenatal yoganın, anne adayları için özel olarak geliştirilmiş bir yoga türü olduğunu ifade ederek, ''Yoga, bedenin, zihnin ve ruhun dengeli bir biçimde birleşmesine yardım eder. Huzurlu ve rahat bir hamilelik dönemi geçirmek için bu üçünün tam bir uyum içinde çalışması gereklidir'' dedi.
"Gebeliğin 12. haftasında başlanabilir"Yogaya, gebeliğin 12. haftasında başlanabileceğini anlatan Şatıroğlu, yoganın, asanalar (temel duruş biçimleri), pranayama (doğru nefes alma teknikleri, nefes kontrolü), mudra (beyindeki bazı merkezleri uyaran el hareketleri), mantra (bilinçte değişiklik yapmak üzere tekrarlanarak çıkartılan sesler), imgeleme (kendi içimizde yarattığımız imajlarla çıkılan kısa yolculuklarda, bedenimiz ve ruhumuzda biriken negatif etkilerden arınıp tamamen pozitif etkilerle yenilenerek güçlenmek) gibi esaslara dayandığını belirtti. Yoganın doğum anında gerginliği azaltarak doğumun daha kolay ve hızlı olmasına yardımcı olduğuna işaret eden Şatıroğlu, yoganın, doğum sonrasında da annenin vücudunun fiziksel ve ruhsal olarak hızla toparlanmasına yardımcı olduğunu söyledi. Şatıroğlu, yoga ile duruş bozukluklarının düzeltilebileceğini, karın kaslarının toparlanabileceğini ve psikolojik olarak daha dayanıklı ve mutlu olunabilineceğini kaydetti. Yoganın, solunum ve dolaşım sistemlerini de güçlendirdiğini belirten Şatıroğlu, şöyle devam etti: ''Ayrıca, gebeliğe mide barsak rahatsızlıkları ile vücutta meydana gelen ödemler (el ve ayaklardaki şişmeler) ve özellikle son aylarda çok sıkça hissedilen kramplar azalır. Karın kaslarını güçlendirerek ve masaj etkisi yapar ve bağırsak hareketlerini rahatlatır, iştahın kontrol altına alınmasına yardımcı olur.''
Yogayla ruhunuzu besleyin
Şatıroğlu, prenatal yoganın fiziksel ve zihinsel yararları dışında ruhsal yararlarının olduğuna dikkati çekerek, yoga ile hamilelik ve loğusalık dönemlerinde bedensel ve zihinsel gerginliklerden uzaklaşılabilineceğini, stresin azalacağını, öfkenin kontrol altına alınacağını ve olaylara karşı daha anlayışlı olunabilineceğini söyledi. Yoga ile ''çakra'' adı verilen ve vücuttaki sağlık, mutluluk ve huzur için önemli olan ve belirli bir enerji yayan bölgelerin uyarıldığını anlatan Şatıroğlu, ''Yoga ile vücuda yayılan mutluluk hali, kişiyi ruhsal travmalara karşı korur. Bu nedenle, gebeler ve lohusalar, alıngan ve kırılgan yapıdan kurtularak ruhen daha güçlü hale gelir. Yoga ve gebelik egzersizleri, gebelik boyunca gebeliğin getirdiği rahatsızlıklarla başa çıkmayı kolaylaştırır, bundan elbette gebenin kendisi, ailesi, bebek ve doğum hekimi de yararlanır'' dedi.Prof. Dr. Şatıroğlu, prenatal yoganın öz güveni de desteklediğini belirterek, öz güveni artan annenin bebeğine daha olumlu yaklaştığını vurguladı.